Türk aydının kızgınlığı geçen seneki “Cumhurbaşkanlığı” ve “Genel Seçimlerden” sonra doruğa ulaşmış ve halkı suçlayanların sayısı da inanılmaz ölçüde çoğalmıştı. Öyle ya, bunca yolsuzluk, usulsüzlük, kamu mallarının, ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarının güzelim kıyıların yağmalanması, şehirlerin çarpık betonlaşmaya boğulması, kadın katliamları, çocuk istismarları, artan yoksulluk, üstelik insanların depremlere kurban edilmesi ortadayken, hâlâ gerçekleri görmek istemeyen bir halk tüm olan bitenin nedeni olan aynı iktidarın devamı konusunda ısrarını sürdürmekteydi. Özetle bütün olup bitenden halk sorumlu tutuldu. Ancak muhalefet partilerinin ve liderlerinin acınacak hali, aydınların ne gibi sorumluluklar taşıdıkları, halka ne kadar ulaşabildikleri, onun geçim kavgasına ne kadar katılabildikleri hiç sorgulanmadı. Kültür ve edebiyat dünyasında yer alan tanınmış yazar ve sanatçıların ne kadarının halkın yanında olduğu hatta onun önünde yol göstericilik yaptığı, ya da kol kola beraberce yürüdüğü de ayrı bir tartışma konusudur…
Bu çarpıcı sonuçların alınmasın üstünden daha bir yıl geçmeden yapılan yerel seçimlerde ise, halk bu kez tam tersi bir icraat göstererek muhalefete pirim verip sorumluları cezalandırma yönüne gitmesi Türk aydınında bir şaşkınlığa yol açtı. Halkın cahil olduğunu ve kolaylıkla kandırılabildiğini savunan, halka güvenmeyen, demokrasiye erken geçtiğimizi, önce zorla da olsa bir aydınlanmanın yaşanması gerektiğini, ancak daha sonrasında çok partili yaşama geçiş yapılmasını savunan aydınların bir kısmı dondu kaldı. Bu kadar kısa sürede neler olup bittiğini tam anlamıyla anlayamadı. Ne yazık ki İsmet İnönü'nün dediği gibi tarih bir satranç oyunu değil, satrançta olduğu gibi hamleleri geri alıp bir başka strateji izleme olanağı yok. Çok partili hayata daha geç geçseydik bugünlerin çok daha karanlık olmayacağını kim söyleyebilir? Şu sıralar herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesinin zamanıdır. Halka tepeden bakan ve aşağılayan tavrın acilen terk edilmesi gerekmektedir, bu sosyolojik problem çözüldüğünde gerçek aydınlanma mutlaka yaşanacaktır. Halkın tepkisi ağır ve geç oluşuyor, ancak çok ses getiriyor. Toplumsal olgularda ondan daha büyük bir güç olmadığı da çarpıcı bir gerçeklik. Unutmayalım faşizmler bile iktidarlarını sürebilmeleri için ona ihtiyaç duyuyor…