Ağlamak istiyorum; öyle çok ve yoğun ağlamalıyım ki gözyaşlarım yangınları söndürsün, kuruyan barajları doldursun, acılı yüreklere ferahlık versin. Ağlamak istiyorum, ölen, kavrulan, yok olan her ağaç için, her canlı için. Bugüne kadar hiç ağlamadığım kadar ağlamalıyım ben. Asıl şimdi lazımsınız siz bana, gözyaşlarım. Aksanıza!

Hava inanılmaz sıcak ve bunaltıcı; yağmur yok, serinletecek rüzgâr yok, günlerdir nefes almakta zorlanıyoruz. Evlere kapandık; zorunlu olmadıkça çıkmayın deniyor zaten. Elden geldiğince sokak canlarına –kaldıkları kadarıyla– su, mama vermeye çabalıyoruz o kadar.

Elbette ben de inanılmaz etkilendim, gölgede kırk dereceleri bulan sıcaklıklardan. Ama işte, güzel ülkemin dört bir yanından gelen yangın haberlerini izledikçe, duydukça, asla “bunaldım, yandım” demiyorum, diyemiyorum. Nasıl derim ki? Yanan her ağaca, börtüsüne, böceğine, orman canlarına ve onlara eklenen insan hayatlarına böylesine ağıt yakarken… Nasıl derim “Ben çok bunaldım, yandım, bittim.” diye? Dilim lal olsun dersem, şikâyet edersem… Onlar cehennem ateşinde kavrulurken ve bizler böylece çaresiz evlerimizde, serin köşelerde yaşananları izlerken... Nasıl derim?

Yangın bölgelerindeki hayvan barınaklarında da açıkçası can pazarı yaşandı. Neyse ki hemen hepsi kazasız belasız tahliye edildi. Yine güzel yürekli can dostları büyük çaba sarf etti bu kurtarma çalışmalarında, var olsunlar. Orada, günahsız, hapislik yaşayan canların canlarına sahip çıktılar. Keşke aynı tahliyeler, yanan, kavrulan ormanlarda yaşayan tüm canlılar için de olabilseydi ama işte ne mümkün!..

Ve yine o hiç sevmediğim, mecbur kalmadıkça kullanmadığım kelime: “keşke”. Keşke bu yangınlar hiç yaşanmasaydı ya da az kayıpla, çok kısa sürede söndürülebilseydi. Gece görüşlü yangın söndürme uçaklarımız olsaydı, yangına müdahale eden ekipler tam donanımlı olabilseydi, üzerlerinde yangından etkilenmeyen giysileri olabilseydi.

Ders alır mıyız bu yaşananlardan, tedbirleri en üst seviyeye çıkartabilir miyiz?
KEŞKE!