Ülkemizde teleskopun ne işe yaradığı, yapısının ne olduğu ve çeşitleri hakkında bilgisi olmayanların, olanlardan çok daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz kuşkusuz. Gözleyeceğimiz gök cisimleri bizden çok uzakta olduğundan onları görebilmek, yapılarını anlayabilmek için teleskoplara gereksinmemiz var. İşte yirmi gün önce 10 milyar dolar harcanarak yapılan “James Webb Uzay Teleskobu” 1,6 milyon kilometre uzaktaki yörüngesine oturmak üzere uzaya fırlatıldı. Kozmosla ilgili bize birçok yeni bilgi öğretecek ve belki de doğru bildiğimizi sandığımız birçok şeyi değiştirecek. Teleskop, 13,5 milyar yıldan fazla geriye bakmak, yıldızlardan ve diğer gök cisimlerinden yansıyan, bizim çıplak gözle göremediğimiz kızılötesi ışığı her zamankinden daha iyi çözünürlükle yakalamak için inşa edildi. Sayesinde “Büyük Patlama”dan hemen sonra meydana gelen olayları doğru bir şekilde belgeleyip belgelemediğimizi anlamış olacağız. Her şey yolunda giderse fırlatmadan 6 ay kadar sonra ilk görüntüler gelmeye başlayacak. Bir çeşit zaman makinesi gibi çalışarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin nasıl oluştuğu konusunda şu ana kadar belki de hiç bilmediğimiz şeyleri öğrenmemizi sağlayacak. Büyük bir heyecan içinde bekliyoruz. Ay’ın Dünyamıza olan uzaklığından dört kat uzakta bir yörüngeye oturmak üzere fırlatılsa da öğrenme merakı ve bilme isteği insanlığa ancak bir teleskop kadar uzak…
Bu proje NASA’yla birlikte Avrupa ve Kanada Uzay Ajansları ile dünyanın dört bir tarafından yüzlerce organizasyon ve 20 ülke tarafından sahiplenilen ve desteklenen bir proje. Biz sürekli uçtuğumuz için bu uzun uçuş içinde elbette yokuz. Son 20 yılda keşfettiğimiz tüm galaksiler evrenin %5’i bile değil. Geri kalan %95’in ne olduğuyla ilgili hiçbir bilgimiz yok. Ama merak ediyoruz, ne olduğunu bile anlayamamanın verdiği çaresizlikle bu bilinmeyene karanlık madde ve karanlık enerji diyoruz. Eğitim sistemimizin, deneme yanılma yöntemi ve kindar/dindar nesil yetiştirme projesi sonucu, süzgece döndüğü bir ortamda bizler insanlığın öğrenme hevesini sadece imrenerek izliyoruz. Bilim özgür ortamlarda yapılır. Cemaat ve tarikat yurtlarında baskı altında, istemediği yaptırımlarla gençliğinin baharındaki çocukları "içinde bulunduğum durumda tüm yaşama hevesimi, sevincimi kaybettim” diyerek yaşamına son vermeyi seçmek zorunda bırakmak ne kadar acı. Bir tarafta evrenin bebekliğini görme çabası, diğer tarafta 20 yaşında kendini yedinci kattan atarak bu dünyadan vazgeçme isteği. “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyen bu ülkenin kurucusunun izinden ayrılıp, karşıdevrimcilerin yolunu açan bütün siyasetçiler bu nedenle kurban olmuş tüm evlatlarımızın vebalini taşımaktadırlar…