Yazılarımda zaman zaman masal ve öykülerden alıntılar yapmayı severim. Onlar doğrudan doğruya gerçek hayatın yansımalarıdır. Büyük ölçüde geçmişe ya da döneme ilişkin kültürün izlerini taşırlar. Böylece az laf çok iş yapmış olursunuz. Bir masal ya da öykü anlatıp kısa yoldan meramınızı söylersiniz. Bugün de size özel bir sosyal platformda çok değerli bir ağabeyimden öğrendiğim günümüze ışık tutan bir öykü anlatacağım. Moğol istilası sırasında yaşanmış bir olay, hikâye ne kadar doğru bilinmez ama okumaya değer. Neydi? Az laf çok iş…
“Askerler köye girdiler ve o köyün biri hariç bütün kadınlarına tecavüz ettiler. Yalnızca bir kadın tecavüze mukavemet gösterdi ve kendine tecavüze yeltenen askeri öldürdü ve başını kesti. Askerler işlerini tamamladıktan sonra kışlalarına ve yerlerine geri döndüler. Askerler gidince köyün bütün kadınları evlerinden çıktılar. O direnen tek kadın dışında diğer kadınlar yırtık pırtık perişan kıyafetleri içinde ağlaştılar. O tek kadın elinde başını kestiği askerin kellesiyle dışarı çıktı. Hepsi ona baktı izzeti nefisleri kırılmış kendilerini aşağılanmış hissettiler. O kadın ‘ya ben onu ya da o beni öldürmeden bana tecavüz etmesine izin vereceğimi mi sandınız’ dedi. Köyün diğer kadınları birbirlerine baktılar. Ve direnen kadının onların şereflerinin üzerine çıktığı için o kadının öldürülmesine karar verdiler. Ve kocaları işten döndüğünde onlara niçin onun gibi direnemediniz diye sormasın diye, kadının bir anlık gafletinden istifade ederek ona hücum edip onu yok ettiler. Yani utancı yaşamamak için onuru öldürdüler…” 
Öyküyü günümüze uyarlayacak olursak, bugün toplumumuzdaki yozlaşma buna benzetiliyor; her onurlu insan diğerleri tarafından kendi yozluklarına tanık olmasın diye ya toplumdan soyutlanıyor ya da öldürülüyor…