Çok popüler, tanınmış bir gazeteci, “ Bırak  eğilimleri, Harvard’deki makaleleri, günlük yaşama dokunanlara bak.Eğilimleri kimse sorgulamıyor; konjonktürün etkilerine odaklan…Herkes kısa mesajla iletişim peşinde; düşünce geliştirme kimsenin umrunda değil!” dedi.

Yanıtım çok net oldu: “Söylediklerinin virgülüne bile katılmıyorum. Aşırı pragmatist eğilimler her zaman popülizmin kurbanı olur.  Ciddi fikirlerin yerine sloganları koyanlar ne kendileri için ne de başkaları için  değer üretmez;  üretmiş gibi gözükür. Düzenli köşe yazısı yazmaya başladığım 1990’lı yılların başında yazdığım ilk yazıdaki  ‘yazma anayasama’ sadakatımı koruyacağım. Medyada  med-cezir çöpçülüğü yapmayacağım” dedim.

HBT Dergisi’nin 326’ınca sayısında KOBİL’in kurucusu İsmet Koyun yüreğime su serpti. Özlem Yüzak’la söyleşisinde  diyordu ki, “  Türkiye’de politik gücüm olsa  ilk işim ne askeri yatırım, ne inşaat,  yol vs olur, hepsini bir kenara bırakırım ve  eğitime harcarım. Önceliği bilgi, arge ve inovasyona veririm. Bakın görün ondan sonra: Türkiye’yi kimse tutamaz.”

İsmet Koyun ‘un söylediklerinin virgülüne bile katılıyorum.İzleyenler bilir; yazılarımda sürekli yeni oluşumları anlatan, çoğunluğun bilmediği yeni kavramları ve düşünceleri  paylaşmaya çalışıyorum. Yeni kavramları  ve bağlamlarını bilmeyenlerin yazıyı anlamakta güçlük çekeceklerinin de farkındayım. Bu bağlamda okuyuculardan ilginç değerlendirmeler de alıyorum.Ama yine de İsmet Koyun’un  vurguladığını, yarım yüzyıla yakın ‘yazı insanı yaşamımda’ sapmadığım ilkeye sadık kalmayı sürdüreceğim.

Buzdağının dibiyle ilgileneceğim, herkesin görebildiği suyun üstündeki parçasıyla ilgilenmeyeceğim…

Eğilimlerin gözlemcisi ve izleyicisi olacağım; konjonktür popülizminin şöhret tutkusun  akıl gözümü körleştirmesine izin vermeyeciğim. 

Dünya genelinde, mobil iletişimin bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirliklerinin yarattığı  iş yapış biçimlerindeki “biz odaklı” olmayı sürdüreciğim; “ben” dememinin kölesi olmayacağım.

Açık sistemlerin daha çeşitli, renkli, dirençli olduğuna inancımı sürdüreceğim; kapalı sistemlerden yana asla tavır koymayacağım.

Geçmişe abanarak, geçmişi yücelterek değil, geçmişten ders alarak daha sağlıklı gelecek inşa etmek için hep ileriye bakacağım: Mobil iletişim 5G ve ardından gelen 6G’nın olası  etkilerine odaklanacağım.

Çağımızın bütün büyük şirketlerinin  “platform yapılarının” nasıl işlediği; bu yapılarda nasıl konumlananların başarılı olduğunun izlerini  süreceğim.

“Entegre analiz” ihtiyacının ve “ekosistem kavrayışının”  yeni iş yapma tarzlarındaki  etkilerini anlayanların kritik eşikleri aşan  yaygınlık ve yoğunluğa erişmesi için karınca kararınca  yapmam gerekeni ardıma koymayacağım.

İsmet Koyun’un da  dediği  gibi, “egosistemler karşısında ekosistemlerin kazanacağını” biliyorum; bu konuları sonuçlara abanmaya kurban etmeyeceğim.

“Büyük gücü”  iç koşulların yarattığını  biliyorum;  suçu başkalarına atarak bir “dış düşman” yaratıp, tembelliğin ve  cehaletin konforundan yararlardan yana saf tutmayacağım.

Yaşım ilerlese de zihnim diri ve sağlıklı oldukça, geleneklerin tutucu, engelleyici ve asalak unsunlarına karşı, ilerletici ve geliştirici yanlarını savunma çabasından geri adım atmayacağım.

Kasaba kültürünün, muhatabının olmadığı yerde, eş dost sohbetlerinin mezesi olan ucuzcu söyleşilerine, başkalarını sürekli eleştiren hastalıklara, değer üretmediği halde kendi değerli sanma sapkınlığına  yakalanmadan bir ömrü tamamlamak istiyorum… O nedenle,  “yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişiyle” yanıp tutuşanların safında yer almama özenini sonuna kadar korayacağım.