Zamanın birinde aç bir adam, pazardan geçerken canı armut istemiş.
Bir tezgahtan iki tane armut almış ve yemiş.
Meyve hırsızını gören pazar halkı, adamı yaka paça yakalamış.
Padişah tarafından önceden duyurulan bir ilan gereği, hırsızı saraya çıkarmışlar.
Padişah müşfik bir ses tonuyla sormuş.
“Hırsızlığın kötü bir şey olduğunu ve cezalandırılacağını bildiğin halde bunu neden yaptın?
Adam: “Karnım çok açtı ve armudu da çok özlemiştim, görünce dayanamadım, aldım ve yedim Sultanım demiş.”
Padişah tekrar sorar ve adamı da kırmamaya özen göstererek:
“Armutlarını çaldığın pazarcıya parasını ödeyebilecek misin” diye sorar?
Adam; “Param olsaydı çalar mıydım Sultanım” deyip devam etmiş. “Ama ülke ekonomisini kurtaracak çok değerli bir bilgiye sahibim! Padişahım.”
Padişah gülmüş: “Yahu karnını doyuramayan biri, ülke ekonomisini kurtaracak hangi bilgiye sahip olabilir ki?”
Adam, az önce yediği armutların çekirdeklerini cebinden çıkarıp Padişaha göstererek şöyle der: “Padişahım, bu tohumları ekersen üç gün içinde filizlenip sana altın olarak dönecek.”
Padişah bu saçma bilgi karşısında kahkahasını tutamamış.
“O halde sana dilediğin kadar tarla vereyim, git oraya bu tohumları ek, yetişen altınlardan hem sana pay vereyim hem de seni serbest bırakayım.”
“Ama Sultanım” diyerek itiraz etmiş adam. “Bu tohumları ekip altın olarak toplayabilmek için bir sihir var.”
“Nedir o sihir” diye sormuş Padişah:
“Bunları hiç hırsızlık yapmamış, hiç yalan söylememiş, halkını hiç kandırmamış, Ülkesine hiç ihanet etmemiş birisi ekmeli” diye başlamış ve devam etmiş. “Oysa ben zaten suçüstü yakalanmış yalancı bir hırsızım, benim ektiklerim tutmaz ama siz cihan padişahısınız, çalmazsınız, hiç çalmamışsınızdır, hiç yalan söylememişsinizdir, halkınızı hiç kandırmamışsınızdır, bunu sadece siz ekerseniz tutar.” demiş.
Padişahın yüzü kızarmış, ter basmış; “Yahu ben senin bahçıvanın mıyım, eker miyim ben bu tohumları? Diye gürlemiş ve bakışlarını ulemaya çevirmiş. “Ver bunları bizim sadrazama o eksin.” Sadrazamın eli ayağı titremiş.
“Sultanım hayatımda hiç tohum ekmedim, beceremem. Maliye Nazırım eksin.” Demiş. Maliye Nazırı buz kesmiş. Alnında biriken teri elinin tersiyle silerken: “Ben deniz sahilinde büyüdüm Sultanım, balık olsa gidip tutayım ama tohum ekemem.” Demiş.
Bir süre hiç kimse bir şey söylemeden Padişah’ın konuşmasını beklemiş: “Hadi bakalım o zaman” diye başlamış Padişah; “Bu adamın elindeki armut çekirdeklerinin altına dönüştüğünü ispat edelim.”
Kaftanının cebinde bir altın çıkarıp adamın kucağına atmış: “Sizler de bu adama altın atın da tohumların altına dönüştüğünü hep birlikte kanıtlayalım.”
Herkes cebinde çıkardığı altınları adama atarken Padişah: “Efendi” demiş, “Sen bana çok büyük ders verdin, belikli fakirliğimizin, ekonomimizdeki felaketin sebebi yapılan hırsızlıklardır. Şimdi bunların hepsini sürgüne gönderip yerlerine tohum ekip altın biçmeye gerek bırakmayacak namuslu, vicdanlı, çalmayan çırpmayan, halkımıza yalan söylemeyenleri getireceğim.” demiş.

Herkesin bildiği gibi bir ülkedeki zenginliğin yada fakirliğin temel sebepleri vardır.
Fakat değişmeyen bir gerçek vardır ki; her durumda değişmeyen o gerçek ya ülkeyi refaha ya da uçurumdan aşağı yuvarlar.
Her zaman ve her koşulda Liyakat birinci sırayı alırken,
En az onun kadar önemli diğer konu ise ahlaktır.
Ahlak ve liyakatin olduğu yerde ise ne yalan nede hırsızlık olur.