Antik Yunan düşünürleri arasında yaşamın amacının mutluluk olduğu yolunda genel bir anlayış vardı. Ancak Yunan filozofları mutluluk anlayışında ikiye bölünmüşlerdi. Bir bölümü mutluluktan “hedonizm” kavramını çıkarırken, ötekiler “eudaimon” sözcüğünün peşindeydiler. Hedonizm hazcılık olarak da bilinmekle birlikte, hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, acıdan kaçarak haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüş şeklinde belirdi. Eudaimon aklın rehberlik edeceği eylemlerin vereceği mutluluktan yana olmak olarak özetlenebilir. İnsanlığı mutluluğa götüren yolun bilgili, erdemli ve ahlaklı olmayı savunmaktan geçtiği söylenirdi. Bilgi ve erdemle donatılmış bütün bir yaşamı anlatır, anlık mutluluklar ve keyifli bir zihinsel durumu söz konusu etmez, daha çok bir faaliyet olarak göze çarpardı...
Bu faaliyeti sürdürebilmenin yolu, iyi ile kötüyü ayırabilme yeteneğine kavuşmakla olur. Bu da bilgiden geçer. Kimse doğuştan bilgi sahibi olamayacağına bilgiyi sonradan edinebileceğine göre, yaşamı nasıl yaşaman gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda kötülüğün bilgisizlikten kaynaklandığı görüşü Antik Yunan bilgelerince genel kabul olarak görüldüğü anlaşılmaktadır…
Bireyler gibi toplumlarda iyiyi kötüyü ayırabilmek için bilgi sahibi olmalıdırlar. Bizler her ne kadar Cumhuriyetle yeni bir ülke kurmaya çalışmış olsak da özünde Osmanlının mirasçılarıyız. Evet burnunun dibindeki; birisi Abbasi Rönesansı (8. ve 13. yüzyıl arası) diğeri ortaçağdan çıkışı simgeleyen (14. Ve 17. Yüzyıl arası) koskoca iki Rönesans’ı görüp de anlayamayan Osmanlının torunlarıyız. 500 yıl hüküm sürüp de bilim ve felsefe tarihine tek bir isim dahi kaydedememiş bir büyük topluluktur Osmanlı. Bunun doğal sonucu dünyanın öncü toplumlarından 500 yıl gerideyiz demektir. Özetle popülasyon olarak dünyanın ulaştığı bilgi düzeyinden çok daha aşağılardayız, yani dünya gerçeklerinden habersiz olarak yaşamaktayız. Bu durumu tanımlamanın kısa yolu “cehalet” sözcüğü ile yapılabilir…
Bugünümüze yansıyan görüntüsü; partili Cumhurbaşkanının okçu oğlunun yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) toplantısında üyelerin yemin töreninde ettikleri laflar şeklinde yansıyor. Bu yeminle yetinseler yine iyi, bir de “Ey kafirler, yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz” diyerek tekbir getiriyorlar. İşte bu zihin dünyası iki rönesansı birden ıskalamanın doğal sonucu olarak açığa çıkmaktadır…