Felsefe bir insan etkinliğidir, dolaysıyla akla gereksinme duyar. “Bilgelik sevgisi” anlamına gelen felsefe yanıtı olmayan sorulara cevap vermez. Toplumun kültüründe, geleneğinde bulunan yanıtları saygıyla karşılar ama onları sorgular ve üzerinde düşünür. Geleneğin, törelerin sorgulanması her kültürde yapılabilen bir şey değildir. Çünkü birçok toplumda bu tür davranışlar hoş görülmez, hatta yasaklanır. Onun için felsefeyle egemenler arasındaki çekişme kaçınılmazdır. Size hayatın anlamının ne olduğu önceden büyükleriniz tarafından zaten dayatılmış, sizde kabullenmişsinizdir. Oysaki şimdiye kadar doğru bildiğiniz, şimdiye dek anladığınızı sandığınız birçok şeyi gün gelir ki doğru olmadığını ve anlamadığınızı, mutluluk diye yaşadığınız birçok şeyin mutluluk olmadığını, “iyi” diye bildiğiniz şeyin gerçekten iyi olmadığını, kötünün “kötü” olmadığını, gün gelir bize verilen hayat anlayışının sorgulanabilir olduğunu anlayabilirsiniz. Zamanla olayları yorumlama, üzerinde düşünme ve tavır değişikliğine gitme ihtiyacı duyulabilir, bu insan olmamızın gereğidir ve felsefi sorgulama böyle başlar…
Tam 40 yıldır PKK terörüne 15 bine yakın şehit, 30 binden fazla yaralı vermişiz. Son olarak, 21 günde 21 şehidimizin olduğu bir ülkede neyi düşünemediğimizi, nelerin yanlış yapıldığını sorgulamamız gerekmez mi? Son yıllarda yurt içindeki bir kalkışmayı önlemek için yaptığımız mücadele sonucu değil, hepsi Suriye, Irak ve İran gibi komşu ülke topraklarından gelen acı haberlerle sarsılıyoruz. PKK’nın başta Amerika olmak üzere tüm bu komşu ülkelerden destek almakta olduğu gerçeği söz konusuyken, bizim o topraklarda gencecik evlatlarımızı göz göre göre yitirmemiz doğru bir düşünce mi? Vatan topraklarının bütünlüğü, yurttaşlarımızın güvenliği gerçekten tehlikede mi ki biz bu savaşın içindeyiz? Emre Kongar Cumhuriyetteki köşesinde tüm bilgeliyle şu notu düşüyor: “Tarih, sadece kendi iktidarlarını sürdürmek için savaşa giren ve yurttaşlarını kırdıran çağdaş diktatörlerin örnekleriyle doludur.” Sınırlarımız dışında yürüttüğümüz bu tür etkinlikler sınırlar içinde iktidarın sürdürülmesi amacı ile mi yapılmaktadır? Başka bir deyişle iktidarın sürmesi için savaşa mı ihtiyaç vardır? Yıllardır sürdürülen yanlışlarla doğru sonuç elde etmeyi beklemek hangi insan aklının ürünüdür? Şehitlerin duvarları dökülen, sıvasız, kerpiç evlerine asılan bayrakların son olarak Kızılay çadırlarına kadar düşmesi bizlere bir şeyler anlatmıyor mu? Sorgulanmamış hayat yaşamaya değer mi?..