Sonbahar Eskişehir’e her yıl aynı zarafetle gelir. Yazın telaşını, gürültüsünü arkasında bırakır; yerini sessiz bir dinginliğe, sararmış yaprakların hışırtısına bırakır. Porsuk’un kenarında yürürken ağaçların dallarından süzülen yapraklar adeta zamanı yavaşlatır. Her bir yaprak, bir mevsimin vedası gibidir; turuncu, sarı ve kızılın binbir tonuyla…
***
Kentin dört bir yanında bu renk şölenini görmek mümkün. Kentpark’ta suyun üzerinde dans eden akçaağaç yaprakları, Adalar’daki çınarların gölgesine düşen gün batımıyla birleşince, ortaya bir tablo çıkar. Eskişehir’in sanatsal ruhuna en çok yakışan mevsimdir sonbahar. Çünkü burada doğa bile estetik düşünür, renkleri bile bir ressam titizliğiyle karıştırır.
***
Sonbahar, Eskişehir’in öğrenci kalabalığını da bir başka renge boyar. Kafelerde sıcak kahve kokusu yükselir, sokaklarda ince montlar, atkılar ve kitaplar belirir. Üniversite kampüslerinde sarı yaprakların arasında yürüyen gençler, kentin enerjisini dinginliğe dönüştürür. Şehrin gürültüsü bile bu mevsimde yumuşar; bir caz melodisi gibi fonda süzülür.
***
Odunpazarı evlerinin arasından esen rüzgar bile nostalji taşır. Taş sokaklarda gezinen biri, sadece mevsimi değil, geçmişi de hisseder. Belki de Eskişehir’in güzelliği tam burada gizlidir: Modernliğin ortasında bile geçmişe yaslanan bir sıcaklık vardır. Sonbahar bunu görünür kılar.
***
Bu şehirde sonbahar, yalnızca bir mevsim değil, bir ruh halidir. Kimi zaman bir fincan çay eşliğinde düşüncelere dalmak, kimi zaman Porsuk kenarında sessizce oturup suya düşen bir yaprağı izlemektir. Herkesin içinde bir parça melankoli, bir parça huzur bırakır.
***
Ve bilirsiniz… Eskişehir’de sonbahar geldiğinde, şehir turuncuya döner; insanlar yavaşlar, zaman biraz güzelleşir.