CHP'liler kongre süreçlerini “Demokrasi Şöleni” olarak adlandırır ya...
CHP'nin Eskişehir'de gerçekleştirdiği delege seçimleri de adeta tanıma uygun olarak bir şölen havasında geçti!
***
Ancak bu şölende müzik, dans, oyun yerine, vesayet ve baskı suçlamaları, saldırı ve darp iddiaları ve adliye koridorlarında dava başvuruları falan vardı!
***
Şölen havasında gerçekleştirilen delege seçimlerinde, tüm bu hengame sona erdiğinde ortaya çıkan trajikomik sahne de en az delege seçimi şöleni kadar akıllarda yer etti!
***
Zira, delege seçimleri bittiğinde herkeste, hep bir ağızdan “Delege seçimlerinin kaybedeni yok. Kazanan CHP oldu” sözleri yükselmeye başladı!
***
Evet...Evet... CHP'de kimse kaybetmedi! Kazanan CHP oldu!
Saldırıya uğradığını iddia eden de, saldırdığı iddia edilen de kaybetmedi örneğin!
Darp edildiğini söyleyenler de, darp ettiği söylenenler de kaybetmedi!
Seçimlere müdahale ettiği ileri sürülen belediye başkanları da, müdahalede bulunduğu iddia olunan belediye başkanları da kaybetmedi!
Hatta...
Delege seçimleri sırasında yaşandığı söylenen olaylar nedeniyle soluğu adliye koridorlarında alanlar oldu ya...
İşte bu süreçte dava eden de dava edilen de kaybetmedi!
***
Çünkü; herkes CHP adına kavga etti, herkes CHP adına karşılıklı iddialarda bulundu, herkes CHP adına birbirlerini suçladı!
Önemli olan süreç boyunca yaşananlar değil, süreç sonunda söylenenler ya!
Kaybeden olmadı, kazanan CHP oldu!
***
Sonuç olarak:
Delege seçimleri bittiğinde hep bir ağızdan söylenen “Kaybeden yok. Kazanan CHP” söyleminden çok, seçim sürecinde yaşana kavga ve saldırı iddialarıyla, karşılıklı suçlamalar ve dava dilekçeleri kaldı.
***
Velhasıl...
Eskişehir'deki CHP'liler demokrasinin sadece sandıkta değil, sandığa giden yolda inşa edildiğini bu delege seçimi şöleninde de anlayamadı!
Üstelik parti kayyumlarla, kapatma davalarıyla, belediye başkanlarına yönelik soruşturma ve davalarla karşı karşıya bir süreç yaşarken!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
İKTİDARA YAKIN SENDİKADAN, İKTİDARIN ATADIĞI ÜNİVERSİTE REKTÖRLERİNE LİYAKAT-ADALET ÇAĞRISI!
Eğitim Bir-Sen; iktidar partisine yakın olan, üye olmayanın bürokraside yükselme ihtimali bulunmayan bir memur sendikası.
İktidar partisinin üniversiteler üzerinde nasıl bir etkisinin olduğunu bilmeyen yok.
Dolayısıyla...
İktidar partisi, söz konusu sendika ve üniversite yönetimleri benzetme yerindeyse bir aile gibi...
***
Hal böyleyken Eğitim Bir-Sen, Eskişehir'deki üç üniversite rektörlüğüne birer rapor sunarak, liyakat ve adalet çağrısında bulunmuş!
***
Şaşırdık tabi...
Nasıl şaşırmayalım ki?
Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının düzenli yapılmadığı, değerlendirme kriterlerinin eksik olduğu, bunun da liyakat ilkesini zedelediği ifade edilmiş mesela...
***
Ödüllendirme sisteminin neden işletilmediği sorulmuş örneğin...
İşçilerin memurlara yöneticilik yapmasının hukuk dışı olduğu söylenmiş...
***
İktidara yakın sendika, iktidar tarafından atanan üniversitelerin rektörlerine rapor göndererek, “Liyakate önem verin, adaletli olun” demiş iyi mi?
Rektörlüklerden gelen cevaplar ne olsa beğenirsiniz?
“Çok memnun olduk. Gerekli adımları derhal atacağız” olmuş!
***
Valla yazıyı bir fıkra ile bağlayıp sonlandıracaktık aslında da, bu olayı anlatacak kadar komik bir fıkra bir türlü aklımıza gelmedi!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
DÜRÜSTLÜĞÜ EL BİRLİĞİ İLE HIRSIZLIĞA KURBAN ETTİK...
Oda, dernek, kulüp, örgüt, parti, ülke…
İçinde bulunduğunuz ve içinde olmaktan da gurur duymak istediğiniz kurumlar bunlar.
Birileri tarafından yönetiliyor yıllarca.
***
İyi yöneten var, kötü yöneten de…
Yönetmek için hakkıyla bu saydığımız kurumların başına gelenler var, haksız yere gelenler de.
Bunun yanı sıra…
Tesadüfen gelip koltuğa oturanlar da yok değil hani…
***
Genelde…
Bir parçası olduğumuz ve aidiyet duyduğumuz bu kurumların iyi yönetilmesini isteriz.
Başarı getiren çalışmalar ortaya konulmasını bekleriz.
Böylece.
Aidiyet duyduğumuz bu kurumlarla övünme, gurur duyma hazzını yaşayabilelim.
***
Ancak…
Çoğu zaman yöneten kişi konusunda şanslı değilizdir.
Zira…
İster Oda, Dernek, Kulüp olsun, isterse örgüt, parti ve hatta ülke yönetimi olsun iki tip yönetici çıkar karşımıza.
Birincisi: dürüst ama beceriksizdir.
İkincisi ise: becerikli ama hırsızdır.
Hem becerikli hem de dürüst olanını bulamadığımız için bu iki yönetici tipinden birini seçmek durumunda kalırız.
***
Genelde seçtiğimiz ise, becerikli ama hırsız olandır.
Çünkü…
Dürüst ve beceriksiz yönetici ile başarıyı görmenin mümkün olmadığını düşünürüz.
Hırsız ama becerikli yönetici ile en azından başarıyı görme şansımız vardır.
-“Tamam, öyle bir kötü tarafı var ama bu işi de bu yapar kardeşim!…” deriz çoğu zaman.
O içinde bulunduğumuz kurumlara aidiyet hissediyoruz ya…
Hissettiğimiz o aidiyet nedeniyle, şartlar ve bedel ne olursa olsun başarıyı görmek istiyoruz ya…
O başarı sayesinde gurur duyacak ve egolarımızı tatmin edeceğiz ya…
Hiç düşünmeden basarız oyu hırsız olduğunu bildiğimiz ama becerikli olan yöneticilerin üstüne.
İşte…
***
O yüzden hırsızlar, beceriksizlerden daha makbul, daha değerli, daha kıymetlidir.
İşte…
O yüzden dürüstlük meziyet olmaktan çıkmıştır bu ülkede…
Sonuçta…
Dürüstlüğün hırsızlığa kurban edilmesinin suçu her birimizindir...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,