Geçtiğimiz Pazar günü kaybettiğimiz güzel insan, değerli gazeteci Bekir Coşkun’la 2012 yılında gerçekleştirdiğim röportaj çok sevilmiş çok ses getirmişti. Şimdi yine yeniden o güzel söyleşiyi okurlarımla paylaşmak istiyorum. Güncelliğini taptaze taşıdığına inanıyorum.
SEVGİNİN TOZUNU ALDIK..
Ve heyecanla beklediğim o karşılaşma; odasına süzüldüm, her zamanki nazik, içten gülüşüyle ayakta buyur etti beni, kısa süreli beklememden dolayı özür diledi. Önceki görüşmelerimize göre yorgun, düşünceli biraz da acılı gibiydi. Ben hayvan sevgisi köşe yazılarıma başladığımda, hep onu örnek aldım ne yalan diyeyim. Öyle içten, etkileyici yazıyordu ki. Zaten her hafta köşesine canları taşıyan, onlar için üzülen, kaygılanan başka da bir köşe yazarı yoktu.
Sayın Coşkun;
Havyan sevginiz ne zaman, nasıl başladı?
-Vallahi yani ben köylerde büyüdüm. Babam nahiye müdürüydü. Her zaman kapıda bir köpeğimiz, işte tavuklar, kuşlar vardı. Ama hayvan sevgisinin bir kavgaya, mücadeleye daha doğrusu bir uğraşa dönüşmesi, onu bir gönül işi yapmam Andree ile evlenmemiz ile birlikte başladı. Çünkü o gelirken köpeği ile birlikte geldi. Bizim köpeğimiz de vardı ama bizimki hep kapının önünde, sokaktaydı. Andree gelir gelmez köpeğini doğrudan doğruya evin içine soktu. Ee,bayıldım ben buna tabii ki. Ve öyle başladı. Ondan sonra biz ikimiz elele vererek bunu bir mücadeleye, herkese anlatmaya, herkesle paylaşmaya başladık. Türk insanının yüreğinde sevgi var da tozlanmış. Yani ben onu hep söylerim, sevginin biz tozunu aldık sadece.
Ne güzel..
Ülkemizde sıklıkla insan hakları ihlal edilirken hayvan hakkı aramak lüks müdür?
-Hatta tam tersine. Yani biz çocuklarımıza eğer, hayvanlarla iletişim kurmayı, anlaşmayı, veyahut ta muhtaç olan bir canlıyı doyurmayı yüreklerine koyabilirsek, biz yandık, bizim kuşaklar yandı, perişan oldu, bari hiç olmazsa gelecek kuşakları kurtarabiliriz. Çok doğru bir yerdeyiz, çok doğru bir şey yapıyoruz. Bunu da yapmalıyız.
Türkiye’de ilk kez TV. ana haber bültenlerinde bir köpeğin ölüm haberi verilmişti, sizin sevgili Pako’nuzun. Bu sizde nasıl bir duygu uyandırmıştı?
-Ben tabi o gün deyim yerindeyse çok yastaydım, çok üzgündüm, fakat bir ara sabahın saat sekiziydi, ilk haber bültenlerini veriyordu televizyonlar. Alt yazı geçti “Pako öldü”diye, o an ben şunu hissettim, biz bir şeyi kısmen de başarmışız demek ki. Daha doğrusu Pako başardı. Yani ben anlatsaydım, siz anlatsaydınız, bütün medya anlatsaydı, başyazarlar anlatsaydı etkili olmazdı. Fakat Pako çocuklara anlatabilmişti. Medyadaki arkadaşlar, tabi o zaman medya böyle değildi, daha duyarlıydı, Pako’nun bizim sevgi coğrafyamızda bir yeri olduğunu düşünmüşlerdi, vermişlerdi haberi. Türkiye’de ondan bu yana çok şey değiştiğini düşünüyorum. Mesela artık bir kediye tekme atmak öyle kolay değil. Veya bir köpeği sokakta yavrularının elinden almak, veyahut ta yavrularını annelerinden almak, onları aç bırakmak, zehirlemek, öldürmek.. Hele tüfekle vurmak vardı mesela, sokaklarda bayağı av yapar gibi belediye ekipleri tüfeklerle dolanıp köpek avlarlardı. Mesela bunlar kalktı. Bunları artık kimse Türkiye’de yapamaz.
Devam edecek..