– Demokraside seçimler, kimin belli bir süreliğine kenti, bölgeyi, ülkeyi yönetme hakkına sahip olduğunu tayin eder.
Ancak…
– Seçimler (ya da kura), demokrasinin olmazsa olmaz bir ilkesidir ama tek başına yeterli bir ilke değildir.
***
Çünkü…
***
– Serbest seçim, yönetimin nasıl işleyeceğini, yönetenlerin nasıl yöneteceğini belirlemez.
Zira…
– Seçimle gelmiş de olsa, diktatör nitelikleri arz eden bir iktidar sahibinin elbette danışmanları, onun icraatlarını hayata geçiren siyasal yapıları, partisi ve bakanları vardır.
Hatta…
***
– Diktatör, bu kişilerin görüşlerini alır, partisinin kurullarını toplar, hükümetin bakanları çalışırlar, vs…
Ama hemen her konuda nihai karar verici başkan, başbakan veya şef ise ve bu kararın karşısındaki yargı, parlamenter muhalefet veya sivil toplum kaynaklı tüm engeller bu mutlak yetkili kişi tarafından gayrimeşru olarak damgalanıp itibarsızlaştırılıyor ve geçersiz addediliyorsa, iktidarda bir seçilmiş diktatör var demektir.
***
Üstelik…
***
– Bu kişi sürekli konuşuyor, herkese neyi, nasıl ve ne zaman yapması gerektiği konusunda emredici öğütler veriyorsa; yani sadece eylem değil, söylem alanını da tekelinde tutmaya çalışıyorsa, diktatör nitelikleri çok daha fazla öne çıkar.
***
Sonuç olarak…
***
Bu tanımların hemen hepsi, yönetimde diktatörlük uygulayan insanların ortak özelliklerini oluşturur.
Yukarıda yazılanları okuduğunuzda, hemen her birinizin aklına bu tanımlara uyan mutlaka bir diktatör gelmiştir.
***
Çünkü…
***
Diktatörler her yerde vardır…
Ülkelerin başından tutun da belediyelerin başında bulunanlara, hatta oda, dernek ve kulüplerin başında bulunanlara kadar.
***
Milyonların başında da görebilirsiniz diktatörü, 20–30 kişilik cemiyetlerin başında da…
Birbirlerinden hiçbir farkları yoktur aslında.
***
İşin tuhaf tarafı…
***
Hiçbir farkı olmamasına rağmen, biri her zaman diğerini diktatör olmakla suçlar…
KEŞKE SUSUZLUKLA SINANACAĞIMIZIN ENDİŞESİNİ BU DENLİ YAŞAMASAYDIK…
NASA’da kar uzmanı olarak görev yapan Dr. Thomas Painter, Türkiye’yi ilgilendiren kötü bir haber vermişti 2018 yılının başında.
***
Küresel ısınma nedeniyle Türkiye’ye bundan böyle az kar, çok yağmur yağacağını söylemişti.
Sera gazlarının da etkisiyle bozulan iklim dengesi ve küresel ısınma nedeniyle “Türkiye’de daha çok sel yaşayacaksınız.” diye uyarmıştı. Çok iyi hatırlıyoruz…
***
Bu yeni iklim durumuna hazır olmak için bir de öneride bulunup,
“Ülkenin bazı yerlerine çok yağmur yağacak. Bu yüzden ülke olarak altyapıya yatırım yapın. Bazı yerler ise ciddi kuraklık çekecek. Buna hazır olmak için de temiz su temini için baraj inşa edin!”
tavsiyesinde bulunmuştu.
***
Haberi okur okumaz, ne yalan söyleyelim, Eskişehir gelmişti aklımıza.
“Acaba bu haber üzerine Eskişehir’de altyapı seferberliği başlar mı?”,
“Şehrin alternatif su kaynakları bulunur mu?”,
“Var olan gölet ve baraj sayıları artırılır mı?”
diye düşünmüştük kendi kendimize…
***
O geniş yankı bulan haberin çıktığı günün üzerinden 6 koca yıl geçti…
Söylenenler bir bir çıkmaya başladı.
Ama tavsiyelerin hiçbiri yerine getirilmedi.
***
Keşke bu uyarıyla birlikte bir seferberlik başlatılsaydı…
Eskişehir, susuzlukla sınanacağı günlerin endişesini bu kadar yaşamasaydı…

SENDİKALAR SENDİKACILIĞI ÇOKTAN TERK ETMİŞ…
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, işveren temsilcileri ile yaptığı iki-üç görüşme sonrasında,
“Biz mutabakata vardık. Yeni asgari ücreti 28 bin 75 lira yaptık” dedi, geçti.
***
Türk-İş, nasıl olsa görüşmelere katılmamanın verdiği “Günah bizden gitti” tavrıyla sessizliğe gömüldü.
***
Hak-İş, “Zaten hükümet ve işveren nasıl anlaşırsa bizim için eyvallah” kafasında olduğu için ortadan kayboldu…
***
Diğer sendikalar da açıklanacak olan her rakamı başından kabullenmiş bir bıkkınlık içinde; senaryonun mağdur oyuncuları olmalarına rağmen filmi dışarıdan seyre daldı…
***
Ülkede sürekli bedel ödemek zorunda kalmış emeğiyle çalışanlar ise yeni belirlenen asgari ücretle bir yıl daha yeni bedel ödemeye terk edildi…
***
Görünen o ki, sendikalar sendikacılık yapmayı çoktan terk etmiş!
***
Görünen o ki…
Sendikalar, sendikacılığı CHP iktidara gelirse falan yapacaklar galiba?
***
Yeni asgari ücret rakamı sonrası oluşan sessizliğe bakılırsa, sendikacılığın “sendika”sı gitmiş, geriye sadece “cılığı” kalmış…
