Artık tam da şehrin merkezinde kalmış bir hastaneden, rutin sağlık kontrolünden çıktım, doktor sevindirdi beni; tüm kan değerlerim normal çıkmış. Aracımıza binerken bir yerden bir kedi sesi geliyor, durdum dinledim, tekrar bakındım, ortalıkta sesin sahibi yok, ama ses devam. Bir esnaf, kapısının önünde. Sordum nerden geliyor ses diye, “arabanın altından” dedi, “neden miyavlıyor, hasta mı?” diye sormaya devam ettim, “yok dedi, o insan görünce miyavlar”.
İlginç bir yanıttı, “İNSAN” görünce miyavlarmış. Ben de hemen insanlığımın gereğini yaptım, çantamda her daim taşıdığım yaş mamalardan birisini çıkarttım, mamayı koyacağım yer konusunda esnafın da onayını alıp aracın altından çıkan ve hamile olduğunu tahmin ettiğim kediciğin önüne bıraktım.
Mutlulukla yumuldu mamaya. Esnafın yüzünde kocaman bir tebessüm, benim iç huzurumsa onun gülümsemesinden daha büyük ama en büyük sevinç o tekir kedicikte.
Yol boyunca düşündüm; son günlerde can savunucularının en büyük isyanı olan, valiliğin koyduğu, “İstanbul’daki sokak canlarını besleme yasağının” ne kadar acımasız ve vicdansızca olduğunu.
Vicdana yasak, merhamete ipotek olur mu? Olmaz elbette, biz can severler, hak savunucuları, bizlere emanet edilmiş evcil canlarımızı beslemeye, kollamaya devam edeceğiz. Bakın! Oradaki dükkan sahibi ne diyor? İnsan görünce miyavlar diyor o kedicik için. E, insanız diye geziniyoruz ya ortalıkta, şimdi o masumu hayal kırıklığına mı uğratacağız? O bizi insan görmüş, “açım, karnımda doğmayı bekleyen bebelerim aç” diyor. Arkamızı dönüp gidecek miyiz yani.
Hadi canım siz de. Böyle bir yasak olmaz! Ve bizler bu tür yasaklara yasak koyarız. Uygun yerlerde, uygun durumlarda, kimseleri rahatsız etmeden, elbette çevre temizliğine, hijyenine özen göstererek besleriz kedilerimizi de köpeklerimizi de.
Ne yani, beslemeyelim de ölsünler mi? İnsan olan bunu kabul eder mi?
