Sıramız gelmiş, dün sabah eşimle birlikte yakınımızdaki Aile Sağlık Merkezine giderek aşımızı olduk. İnsanın emekliliğinde de devlet nazarında bir öncelik taşıyor olması, ne yalan söyleyeyim hekimlik mesleğinin hazzını bir kez daha tattırması açısından hoş bir duygu. Isınma problemini basit ısıtıcılarla çözüp bir sahil kasabasında kışı geçirmek fikri, aşı sonrası eve dönerken daha doğru gibi geldi gözümüze. Aşınızı hiç beklemeden hemen yapıyorlar ve anında evinize dönüyorsunuz, büyük şehirde yaşayanlar aynı kolaylıkla halledebiliyorlar mı acaba bu işleri?..

Bir de “aşı olmalı mıyız?” sorusu var gündemde. Bu konuda biliyorsunuz sayısız komplo teorisi mevcut. Salgını yeryüzü egemenliğini kurabilmek için çatışan büyük devletlerden birinin başlattığını yazıp çizenler bile var. Hatta salgın falan yok, bu her yıl rastlanan grip pandemilerinden biri, özel önlem almaya da gerek yok diyen de oldu. Bu tür boş lafları bırakıp; bilimin ışığında, Covid 19 pandemisinin inanevladının acımasızca yaptığı doğa katliamının kendisine geri dönüşü olarak kabul edip, gerekli dersleri çıkarmaya bakmalıyız. Bunları düşüneceğimize 17 çeşit aşı üreten ülke olma konumundan, dışarıya bağımlı aşı bekleyen ülke durumuna savrulmanın sorgulamasını yapmak lazım aslında. Bu durumda dahi aşı tercihi yapma lüksünü yaşayanlarımız da var. “Ben Alman aşısı olursa yaptırırım, kesinlikle Çin aşısı olmam” diyor mesela. Kimi bilmişler de, belki de haklı olarak, faz III geçilmeden aşı olmam diyor. Bugüne dek bulunan aşıların en kısa süresi ortalama 5 yıl olarak gözüküyor. Mesela Kuduz aşısı 4 yıl, Kızamık 9 yıl, Çocuk Felci aşısını geliştirmek 20 yıl sürmüş. Çiçek hastalığını yer yüzünden silmişiz ama aşısını piyasaya sürmek 26 yılımızı almış. Bu sürelere bakınca gerekli insan sayısı deneyimine ulaşmadan bir aşıyı piyasaya sürmek elbet tedirginlik yaratır. Ancak bilim geçmişten çok daha ileride ve pandemi riskinin yarattığı tehlike, aşı riskinden büyük olduğunda kısa sürede aşılanmaya geçmenin tercih nedeni olabileceği anlaşılabilir bir durumdur. Bu durumda “aşı olmalı mıyız?” yerine “aşı reddi hakkı olmalı mı?” sorusu daha doğrudur. Herkesin mutlaka bir yakınını kaybetmenin acısını yaşadığı, dünya çapında bir salgından söz ettiğimize göre aşıya güvensizlik yaratan her türlü eylem ve söylemden uzak durulması hayati önem taşır. Ancak kimseye de zorla aşı yapılamaz. Sorun şu ki, yurt dışı çıkışları, toplu aktivitelere kabuller gibi durumlarda “aşılanmış olma” sorgulaması istenebilir, bu da bilimin toplum çoğunluğunu koruyabilmesi için aldığı önlemler içinde değerlendirilmelidir. Aşı olmak istemeyenlerin bu durumu kabullenmeleri gerekecek. Bilimin gösterdiği yoldan sapmamak lazım, bence günümüzün en önemli sorusu; ülkemizde toplum bağışıklığı için “yeterli miktarda aşıyı bulabilecek miyiz” olmalı…