Yoldayım yürüyorum, hava soğuk mu soğuk. Kentimin o pek meşhur ayazı işte başladı . Yüreklerdeki duygular da dahil adeta her şey buz kesmiş. İnsanların yüzlerine bakıyorum; bir mimikte, bir harekette, bir bakışta sevgi ve şefkate dair ipuçları arıyorum. Şu, önümde boynunu alabildiğine paltosunun içine gömmüş hafif kambur bey, sokaktaki sahipsiz hayvanlar için ne düşünür, onların da bu soğuklarda aynı kendisi gibi üşüyebileceklerini aklına getirir mi acaba? Kolkola girmiş, anne-kız oldukları benzeşmelerinden belli bu bayanlar, titizlikle korudukları tek katlı evlerinin bahçelerinden minik paticiklerin sahiplerini, çöplerini karıştırdıkları gerekçesiyle kovalarlar mı? Ya da itiş kakış, caddenin ortasında yürüyen lise talebesi bu gençler, o mevsimin ilk karının yağdığı günde sırf eğlence olsun diye alabildiğine sıktıkları, belki de içine taş koydukları kartoplarıyla, tek dertleri çöplerin içinde bir lokma yemek bulmak olan gariban sokak köpeklerinin sırtını hedef tahtası yapmışlar mıdır? Ah hanım teyze ah! Peki sen; balkonunun kenarcığına ilişmiş yavru kediciği süpürgenin sapıyla bağıra çağıra kovalamış mısındır? Böylece, birazdan gelecek “gün misafirlerine” daha mı temiz ve titiz görüneceksin? İşte şu eğitimci bayan; daha geçtiğimiz yaz, Vişnelik’in meşhur Çarşamba Pazarında, yanındaki oğlunun keyifle tekmeyi indirdiği sarman kedinin arkasından nasıl da tiksintiyle bakmıştı?
İnsanların gözlerinde, mimiklerinde merhamet ve şefkat kırıntıları arıyorum. Şu güzel ve yeşil gözlü genç kız, etrafa saçtığı ışıltıyla kesinlikle hayvanlara kötülük yapmaz yapamaz. Tersine mutlaka evinde beslediği, tatlı mırıltılarıyla hayatını neşelendiren, geceleri yatağının ayak ucunda yatmasına izin verdiği bir kedisi vardır. Öyle olmalı. Yoksa böylesine içten, korkusuzca, insanların taa gözlerinin içine bakabilir miydi?
Bu memur emeklisi görüntüsündeki beyefendi, gelir dağılımındaki adaletsizlikten, hayat şartlarının ağırlığından, yeni yılda maaşına yapılacak zamdan mutsuz, sokaktaki sahipsiz köpekleri mi sorumlu tutuyor acaba? Hıncını, kinini bu savunmasız garibanlardan çıkarıp, habire belediyelerin toplama ekiplerini arayıp, ‘Alın bu hayvanları buradan!’ diye bu yüzden mi telefonu elinden düşürmüyor? Ya siz sıcak paltolarınızın, kürklerinizin içine gömülmüş, belli ki çeşitli ikramların yapılacağı komşu ziyaretine giden bayanlar! Önünden geçtiğiniz, tüyleri dökülmüş, kaburgaları birbirine geçmiş, o zavallı köpek için ne hissettiniz ? Ya da hiçbir şey hissetmediniz mi? Sevgili kızının ders çalışmasını engelleyeceği savıyla, evine kedi almasına izin vermeyen anne ile baba, şu karşıdan gelen asık suratlı çift! Yoksa onlar sizler miydiniz?
Karşı kaldırımda telaşla yürüyen, belli ki işi özel ve çok olan beyefendi! Sokak hayvanları için ne düşünürsünüz ya da hiç mi düşünmez, umarsamazsınız?
Sorumlu olduğu köpek barınma evindeki hayvanların taş zemindeki hapisliğinin, onlara psikolojik ve fiziksel zarar verdiğini hiçbir kitapta okumadığını söyleyen veteriner hekim! Şu uzunca boylu, oğlunun elinden sevgiyle sımsıkı tutan genç adam! O, sizsiniz değil mi?
Yürüdüğü kaldırımı bir köpekle paylaşamayıp, onu kovalayarak ürküten, böylece caddede kamyonun altında kalıp can vermesine neden olan vicdansız insan! Ne kadar da haince baktınız? Bana ve yemek verdiğim köpeğe!
Balkon tellerine, kuşları kaçırmak için kara torbalar asan, boş mandal sepetine yumurtalarını bırakmış güvercinleri kovalayan kadın! Şimdi bana çarpıp hızla geçen, o sizsiniz değil mi?
Zorlu kış şartlarında yaşam savaşı vermekten bitap düşmüş hopidik tavşanı, kanatları kar suyuyla ağırlaşmış, uçmaya mecali kalmamış kınalı kekliği, yeşil başlı yaban ördeğini avlamayı spor sayan, şu saçları ağarmış, saygın görünüşlü, iyi giyimli beyefendi! O siz olmalısınız değil mi?
Yoldaki insanların yüzlerine bakıyorum tek tek. Her birinde “yaradılanı Yaradandan ötürü seven ve hoş gören gözleri ve o gözlerdeki insanca ışığı arıyorum boş yere”