Farklı coğrafyalarda veya farklı kültürlerde çeşitli biçimlerde karşılansa, ya da bazı yörelerde görmezden gelinse dahi, her yeni yıl bir yenilenme, eskiyen ve yıpranın yerini bir “yeninin” alması beklentisidir yıl başları. Kimisi ilk takvimin milattan önce 4000 yıllarında Mısırlılar tarafından Nil nehrinin ne zaman taşacağını bilmek, kendilerine ve mallarına vereceği zararı önlemek için, kimisi de Sümerler tarafından hasat mevsiminin tam zamanında belirlenmesi amacıyla yaratıldığını söyler. Kimin bulduğu pek mühim değil ama takvimi oluşturmak için zamanın doğada sadece üç nesnel biriminin bulunması önemli: Bunlar gün, ay ve yıldır. Gün dünyanın kendi etrafında dönüşünden, ay ise ayın yeryüzünün çevresinde dönüşünden, yılda dünyanın güneşin etrafında dönüşünden elde ediliyor. Zamanın belli bir olayın başlangıç alınarak sıralanmasına da "takvim" deniyor. Şu anda en yaygın olarak kullanılan Miladi takvimdir. Buna göre dünyanın güneşin etrafında dönerken geçen süre, 365 gün 6 saat olarak hesaplanarak bir yılı temsil ediyor. Bu takvim bir yıl içerisinde oluşan 10.8 sn’lik hata ile en doğru kabul edilenidir. Yani günler geçip gidiyor bir takvim yılı doluyor, yenisi başlıyor…
Gençliğinde insana yaşam uzun gibi geliyor ama bir de bakmışsınız, “yanılmışım, meğer çok kısaymış” dediğiniz günlere gelivermişsiniz. O zaman çok hayıflanıyor insan boşa geçirdiği günlere. Keşke zamanında şunu da okusaydım, bunu da öğrenseydim iyiydi, demeye başlıyor. Hoş böyle düşün(e)meyen çok insan da vardır mutlaka. Ben yine de gençseniz boşa zaman harcamayın, çok okunacak ve öğrenecek şey var diyorum. Durumu anladığınızda iş işten geçiyor, yukarıda sözünü ettiğimiz takvim yaprakları yetmiyor, çok sıkışıyorsunuz. Zaman daraldıkça daha rafine dostluklar kurmak istiyorsun, dolayısı ile yaşam defterini yeniden gözden geçiriyorsun ister istemez. Hayatı anlamlandırmak, ondan keyif almak, onu anlamaya dönük çabalardan oluşuyor. Mutlu olmanın bir yolu da mutlu etmekten geçiyor. Hayata bir anlam yüklemenin anlamsızlığını düşünene de saygım sonsuz, ama oraya gelene ve onu bulana kadar da yüklü bir emek harcamalı insan. İşte yine geldi bir yıl başı daha. Bunca gericilik, sahtecilik, cinayet, sömürü, rantçılık, psikolojik ve fiziksel şiddet ortamında yeni yıl kutlaması olur mu, demeyin! Zihin ritüelleri sever, hele böyle çam ağaçlı, sevdiklerinle birlikte olduğun eğlenceli geceleri, dostlarınla hediye verip almalı sıcak saatleri pek sever. Mademki yaşıyoruz hala, kendimizi ödüllendirelim ama aklımızdan çıkmasın bize bu kötülükleri yapanlar. Üç tarafı denizlerle, dört tarafı yalanlarla çevrili bu güzel ve yalnız ülkede, yeni yılda da insan kalmaya devam edelim. İşimizi zorlaştıranlar asla yıldırmasın bizleri, yeni yılımız kutlu, gelecek günler umutlu olsun…