Eskişehir'de benim şahit olduğum 40 yıldır Sanayi-Üniversite işbirliği yapılır.
Bu şehirde 40 yıldır Ticaret-Belediye işbirlikleri gerçekleştirilir.
Protokoller hazırlanır, imzalar atılır, fotoğraflar verilir.
***
Zaman zaman platformlar kurulur, konseyler oluşturulur, holdingler falan kurulur.
Yan yana dizilir bu oluşumları hayata geçirenler.
Önlerinde bulunan kağıtları imzalayarak poz verirler.
***
Bazen şova dönüşür yapılanlar...
Hepsi iyi niyetle başlamış çabalardır ama bu girişimlerin ortak özelliği, girişimin olup, gelişim ve sonucun olmadığı beyhude işler sınıfında yer almasıdır.
***
Mesela, 2020 yılında kurulan, başını ESO, ETO, ETB ve EOSB Başkanlarının çektiği, 42 oda ve STK'nın iştirak ettiği, amaç olarak “Eskişehir lobisi oluşturmak, yatırımları Eskişehir'e çekmek, Eskişehir'in sorunlarını çözmek” olarak açıklanan “Eskişehir iş Konseyi” kalabalık bir katılımla o zamanın TÜLOMSAŞ bahçesinde tanıtılmış, söz konusu konsey ikinci toplantısını dahi yapamamıştır...
Tıpkı, yukarıda bahsettiğimiz iş birlikleri, anlaşmalar ve protokollerde de olduğu gibi...
***
İşte o yüzden, Eskişehir'de oluşturulan bu tür konseyler, platformlar ve benzeri işbirlikleri girişimlerine yönelik insanların tedbirli ve şüpheci yaklaşımları gayet doğaldır.
Zira...
Bu tür organizasyonlara şüphe ile bakmalarını haklı kılacak pek çok girişim örneği bu şehirde yaşanmıştır.
***
Örneğin:
Bugün “Eskişehir Konseyi” adı ile kurulan konseyin kuruluş amacı ve söylemleri ile 2020 yılında kurulan ve ikinci toplantısını bile yapamayan “Eskişehir İş Konseyi” amaç ve söylemleri tıpatıp aynıdır.
Hatta her iki konseyi kuran aktörler bile aynı aktörlerdir.
Velhasıl, 5 yıl önce kurulan o konsey devam edebilseydi, bugün bu konseyin kurulmasına gerek kalmayacaktı.
***
Bugünün Eskişehir Konseyi başkanı konumunda olan AK Parti İl Başkanı Gürhan Albayrak, konseye yönelik eleştirileri, tedbirli ve şüpheci yaklaşımları eleştiriyor ya, aslında yanlış düşünüyor.
Zira...
Kimse bu konseyin iyi niyetle kurulduğundan şüphe duymuyor.
Sadece, akıbetinin diğer örnekleri gibi boş çıkacak olmasında ve yine boşa kürek çekilme ihtimali olabileceğinden endişe duyuyor.
Yani...
Sütten defalarca ağzı yandığı için, yoğurdu üfleyerek yemek istiyor...

1-685

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

GİDİYORUZ AMA NEREYE?

Ülkenin siyasal ve düşünce anlamında ikiye bölünmesi ve bu durumun sürekli körüklenmesi, toplumda fena bir hastalığın yayılmasına neden oldu.
Bu hastalık şu sıralar yoğun bir biçimde sosyal medyada gösteriyor.
Oldukça masumane paylaşımlar bile sosyal medya üzerinde linç sebebi haline geldi.
Bir fikrinizi söylemeye falan kalkmayın…
Anında sizi aforoz edecek birileri mutlaka çıkıyor.
Söylediğinizin doğru ya da yanlış olduğuyla hiç kimsenin ilgilendiği bile yok.
İnsanlar “biri bir paylaşımda bulunsa da bütün hırsımı ondan çıkartsam” diye klavye başında bekliyor
Örneğin:
Sosyal medyada öylesine ruh hastaları var ki, o gün morali bozuksa, herkesin moralinin bozuk olmasını istiyor.
Morali düzgün birine tahammülü dahi olmuyor.
İşte sözünü ettiğimiz bu durumu son günlerde bizim meslekte de yaşamaya başladık.
CHP ile ilgili bir eleştiri yapıyoruz, adam ya arıyor ya da sosyal medya kanalıyla “Sana ne bizim partiden? Sen CHP’li misin? Bırak da bizim partiyi biz düşünelim” diyor.
AK Parti ile ilgili bir eleştiri kaleme alıyoruz, bu defa benzeri davranış bu cenahtan geliyor ve “Bırak artık bizim partinin yakasını. Bizim partimizden sana ne? Sanki bir oyun nasip oldu da” falan deniyor…
Onların dangalakça dile getirdikleri haklılık gerekçelerini yerine getirmeye kalksak, CHP’yi ve AK Parti’yi yazmadan önce gidip her iki partiye üye olmamız lazım.
Velhasıl…
Fena bir yolda etrafı kıra döke gidiyoruz…
Bakalım bu yolun sonunda hangi duvara toslayıp, kafamızı-gözümüzü yaracağız…

--------------------------------------

ZORLA GÜZELLİK OLURSA ZULÜM OLUR...

-Sağlık çalışanları iş hayatlarında baskılarla karşı karşıya...
***
-İnsan hayatını emanet aldıkları bu ağır görevi büyük bir fedakârlıkla yürütürken, ne yazık ki en büyük yükü hastalardan değil, kurum içindeki baskıdan ve mobbingden görüyor.
***
-Mobbing sadece bir baskı değil, insanın vicdanını ezen bir şiddet türü.
***
-Keyfi görevlendirmeler, adaletsiz nöbet çizelgeleri, küçük düşürücü tavırlar, emeğin yok sayılması, dışlama ve yalnızlaştırma, bunlardan sadece bazıları.
***
-Bunların her biri, sağlık çalışanlarının hem ruhunu hem mesleğe olan bağlılığını kırıyor.
***
Yukarıdaki sözler Genç Sağlık Sendikası Eskişehir Şube Başkan Yardımcısı Öznur Özmen'e ait...
Sağlık çalışanlarının bazı sendikalar tarafından üyelik baskısı altında kaldığını, çalışanların tehdit edilerek yönlendirdiğini ve hak savunmak yerine baskıcı uygulamalara resmen ortak olduğunu söylüyor...
***
Bu son derece ciddi bir durum...
Çalışanlar kurum yönetiminin baskısından daha çok sendikaların “Bize üye olacaksın” baskısına maruz kalıyor ve bunun karşılığında ezilip, haksızlığa uğruyorsa, birileri bu duruma artık bir son vermeli...
Zira...
Zorla güzellik de olmaz, olursa da zulüm olur......

Sağlık-6
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,