Siyasetçi
Ya çeşitli menfaatler peşinde koşuyor…
Ya makam ve mevki duygusuna kapılıyor…
Ya da şan ve şöhret peşinde oluyor…
***
Birçoğunda “Gazeteler her gün benden bahsetsin, kamuoyu hep beni konuşsun” eğilimi var.
Ama…
Siyasetin hedefi insan sevgisi esas alınarak yapılacak hizmet biçimi aslında…
Ne yazık ki, bizim ülkemizde siyaset “İnsan sevgisi ile hizmet” ten olabildiğince uzakta yapılıyor.
***
Bunun yerine…
“Ben merkezli” siyaset çoğunlukla ön plana çıkıyor.
O yüzden her türlü yeniliğe kapatıyor kendini…
Olabildiğince teslimiyetçi oluyor örneğin.
Nezaketten, zarafetten, samimiyetten ve şahsiyetten sürekli uzaklaşıyor.
Hal böyle olunca bu hale gelen siyaset belli bir birikim, belli bir donanım ve belli bir temsil kabiliyeti de gerektirmiyor.
***
Bu yüzden bu ülkede “İnsan sevgisiyle hizmet” etmek amacı ile siyaset yapılmıyor, yapılamıyor.
Menfaat elde etmek için yapılıyor.
Makam, mevkii elde etmek için yapılıyor…
Şan ve şöhret için yapılıyor.
***
Siyaset halk menfaatine yapılmadığı için, siyasetçi de gücünü halktan alma gereği duymuyor.
Gücünü almadığı bir halka da haliyle hizmet etme gereği hissetmiyor.
Kısacası…
Bu ülkede siyaset hep halk için yapıldığı dile getiriliyor ama halk için, halkın menfaati için kesinlikle yapılmıyor.
KOSKOCA BİR ASIR GEÇMİŞ AMA BİZ HALA…
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? Dedi. Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var; devlet demiryollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine ise almamış… Ne olur bir kere de siz söyleseniz.
***
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı... Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle :
- Oğlunu almadılar mı? Dedi. Ben tavsiye ettiğim halde almadılar mı? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İste Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta coşku dolu bir sesle:
- işte Cumhuriyetten beklediğimiz netice... Diyordu.
***
Biz bu diyalogun üzerinden, neredeyse bir asır geçmesine rağmen, bugün hala liyakat ve liyakatsizliği konuşuyoruz…
Bugün hala, Bakanların, vekillerin, iktidar aktörlerinin devlete yerleştirdiği niteliksiz insanları konuşuyoruz.
Biz bugün hala, KPSS sınavında en yüksek puan alanların mülakatta elenip, yerlerine torpil ile en düşük puanı alanların devlet kadrolarına alındığını konuşuyoruz.
Ve biz bugün hala…
Bundan bir asır önce “İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak” diyen o dahi insanı bir türlü anlayamayan ve anlamak da istemeyenleri konuşuyoruz…
HERKESİN HERKESİ ZİYARET ETMESİ BİTTİYSE!
Seçimlerin yapıldığı ve yeni dönem yönetimlerin belirlendiği odalar bir süredir ziyaretçi akınına uğruyor.
***
Yine bir süredir, yeni seçilen oda başkan ve yönetimleri karşılıklı birbirlerine ziyarette bulunuyor.
***
Üyelerinden bir dönem daha yetki alan oda başkan ve yöneticileri yine bir süredir şehrin atanmış ve seçilmiş yöneticilerine ziyaretler yapıyor…
***
Muhtemelen şehrin atanmış ve seçilmiş yöneticileri önümüzdeki süreçte yeni göreve gelen oda başkan ve yönetimlerine iade-i ziyarette bulunacak.
***
Anlaşılacağı üzere Eskişehir’de herkesin herkesi karşılıklı ziyaret ettiği yoğun bir süreç yaşanıyor.
***
Hani diyoruz ki?
Şu ziyaret furyası biran önce tamamlansa da sıra üyelerin ve şehrin yaşamış olduğu sıkıntılar yavaştan gündeme getirilmeye başlansa…
Ziyaret furyasına artık bir son verilse de yaşanılan sorunlar ve çözüm önerilerine kafa yorulsa…