İktidar Partisinin Grup Başkanvekili sıfatlı üst düzey yöneticisinin densiz sözleri gereğinden fazla gündemde kaldı ve tartışma yarattı: “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye'de yaşanmıştır. Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.” Hatta sanki Fransızlar ve Çinliler, Osmanlılar gibi kendilerine uydurma bir dil icat etmişler de yaptıkları devrimlerde onu değiştirmemişler gibi saçma örnekler göstermekten kaçınmıyor: “Fransız Devrimi de her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao'nun Çin'de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir" diye ilenmesine devam ediyor sayın Mahir Ünal. Yani Cumhuriyetin yarattığı harf devrimine, okuma yazma seferberliğine karşı çıkıyor. Aslında devrimler sonucu oluşan kıyafet, eğitim, medeni kanun ve sosyal hayat gibi değişiklikleri uygun bulmayıp, devrimin karşısında bir karşıdevrimci olarak yerini alıyor, bunu da doğrudan dil ve kültür üzerinden yapıyor. Bizler bu değerlendirmelere şerbetliyiz, kimisi Cumhuriyeti reklam arası bile görmüştü zamanında…
Osmanlı devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda kadın nüfusunda daha yoğun olarak gözükmekle birlikte toplumun %90’ı okuma yazma bilmiyor, bilenlerin bir kısmı ise sadece adını yazabiliyordu. Endüstri devrimini ıskalamış borç batağındaki Osmanlının bir toplu iğne fabrikası bile yoktu. Arapça ve Farsça harmanlanarak uydurulan Osmanlıca cahilliğin ve geri bırakılmış Türk ulusunun asırlar boyunca prangası olmuştu. Koyu bir cahillik girdabının içinde devinen toplum, Cumhuriyet devrimleri sonucu oluşan okuma yazma seferberlikleriyle karanlığı delmeye çalışmıştır. Ancak Mahir Ünal’ın haklı olduğu bir taraf var. Yapılan kültürel devrim doğrudan cehaleti yenmek üzerine kurgulandığından, cahil insanların ferasetine dayalı iktidarlar sarsıntı geçirecektir. Cahil sayısı ne kadar azalırsa iktidarda kalma sürelerinin o kadar kısalacağını bildiğinden Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkmaktadır ki, kurduğu “düşünce seti” kendisi açısından son derece doğrudur…