Irak topraklarında, daha önce şehit edilen bir teğmenimizin cenazesini aramak için mağaraya giren 12 askerimiz, metan gazından zehirlenerek yaşamını yitirdi.
Yaşanan faciaya neden olan yine ihmâldi.
Millî Savunma Bakanlığı çuvallamıştı.
***
Liselere Giriş Sınavı yapıldı geçenlerde...
Daha sınav devam ederken sorular internet sayfalarında dolaşmaya başladı.
Tam puan alanların sayısının geçen yılın üç katı olması, şaibe iddialarının oluşmasına neden oldu.
Bakanın “Hiçbir şaibe yok.” demesinden sonra, sınavla ilgili görevden almalar ve gözaltıların olması, resmen kendisini yalanlamış oldu.
Millî Eğitim Bakanlığı bildiğiniz çuvalladı.
***
En son şehrimiz sınırları içinde yaşanan orman yangınına müdahale eden 10 gencimiz, müdahale sırasında ateşin ortasında kalarak can verdi.
***
Kahredici olay, baştan sona ihmaller sonucuydu.
Tarım ve Orman Bakanlığı tam anlamıyla çuvallamıştı...
***
İhmaller sonucu yüzlerce can kaybedildi.
Kabinenin tel tel döküldüğünü gösteren bu 6 facia, bir tane bile istifa getirmedi iyi mi...
Yetkinin sınırsız olarak kullanıldığı ama sorumluluğun hiç olmadığı böyle bir dönem de hiç yaşanmadı...
NEREDEN NEREYE...
80'li yıllara gelindiğinde üniversitelerin öğrenci kapasitesi, öğrenci sayısının çok altında kalmaya başlar.
Yüz binlerce öğrenci üniversite eğitiminden mahrum kalır.
Çare olarak Açık Öğretim Sistemi'ni devreye sokma kararı alınır.
***
Sistemi yaratan da uygulamayı üstlenen de Anadolu Üniversitesi olur.
1982-83 eğitim yılında uygulama başlar.
Uygulamaya ilgi bir hayli fazla olur.
Birkaç yıl içinde öğrenci sayısı bir milyonun üzerine çıkar.
Sonrasında iki milyon sınırına dayanarak, Anadolu Üniversitesi’ni dünyanın en çok öğrenciye sahip üniversitelerinden biri hâline getirir.
***
Öğrenci sayısının bu denli çok olması, onlardan alınan kayıt ve harç tutarları hesap edildiğinde, üniversite bütçesinde ciddi bir gelir yaratır.
İşte; Avrupa ve Balkanlar başta olmak üzere dış ülkelerde başlatılan programlar, Türkiye'nin çeşitli illerinde satın alınan ya da kiralanan bürolar, bütçede biriken bu paralarla gerçekleştirilir.
***
Sadece bunlar mı?
Basılı ders malzemeleri, televizyon yayınları ve bu yayınların çekimleri, MP3 dinlemeleri, video dersleri, etkileşimli sunumlar yine bu bütçeden karşılanır.
***
Dahası...
Yılda üç kez yapılan sınavların, belirli aralıklarla yapılan deneme sınavlarının, akşam saatlerinde amfilerde verilen yüz yüze derslerin maliyetleri ile sınavlarda görev alan akademisyen ve memurların yol, konaklama ve harcırahları ile döner sermaye payları yine bu bütçe karşılar.
***
Buna rağmen her yıl Anadolu Üniversitesi'nin bütçesinde ciddi bir bütçe fazlası para kalır.
Anadolu Üniversitesi, bütçesinde kalan bu parayı yatırım için kullanamaz.
Çünkü...
Parası bütçesinde hazır olan ve üniversiteyi daha da nitelikli ve kaliteli hâle getirecek yeni projeler Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan onay alamaz.
Yani...
Bakanlık, üniversitenin kendi parasını kendi projelerine harcamasına izin vermez.
***
Bunun yerine bütçedeki o fazla paraya göz diker...
Dünyanın hiçbir ülkesinde hükümetler üniversite parasına el koymazken, bizim ülkemizde Anadolu Üniversitesi'nin bütçesinde biriken paralara Maliye Bakanlığı tarafından bazı yıllar 500, bazı yıllar 250 milyon lira olmak üzere her yıl resmen el konulur.
***
Bu da yetmez, yapılan bir düzenleme sonrası “Doktora programlarına harcayacağız” diye kurumun döner sermaye işletme gelirlerinin yüzde 80'inin YÖK'e aktarılması kararı alınır.
Örnek olması açısından; bu iktidar döneminde Anadolu Üniversitesi'nin sadece 10 yıl içinde el konulan parası, eski para ile 1 katrilyon 750 milyar lirayı aşar.
***
Geçenlerde Anadolu Üniversitesi'nde yapılan bir toplantıda, büroların kapatılması, personelin dağıtılması ve dijital dönüşüm ile 700 milyon lira tasarruf edildiği haberlerini okuyunca, yukarıda sıraladığımız süreç geldi aklımıza...
***
“Vay be!” dedik kendi kendimize...
“Her yıl bütçe fazlası olan 250-500 milyon lirasına Bakanlık tarafından el konulan Anadolu Üniversitesi, ne ara parasız kalmaya, küçülme ihtiyacı duymaya ve ‘tasarruf’ konuşmaya başladı?” diye hayıflandık...
TAM BİZLİK OLAYLAR...
Konkordato; bir şirketin ya da kişinin iflas etmesini önlemeyi amaçlayan bir yöntemdir.
Şirketin borçlarını koşullar dahilinde ödemek için alacaklılarla mahkeme aracılığıyla yaptığı bir çeşit anlaşmadır.
***
Şu sıralar çok sayıda şirket ve kişinin, borçlarını ödeyemediği için konkordato başvurusunda bulunduğu konuşuluyor.
Yine...
Bu çok sayıda başvurunun, yapılan inceleme sonrasında konkordato müracaatlarına onay verildiği biliniyor.
***
Ancak...
Ortada dolaşan çok ciddi bir iddia var.
Söylenenlere bakılırsa, Türkiye'de “Zor durumdayım. Borçlarımı ödeyemiyorum. Ancak zaman içinde bu borçlarımı ödeme potansiyelim var. Ama bu süreçte bankalar ve alacaklılar üzerime gelmemeli. O yüzden konkordato istiyorum” diye başvuru yapanların, bu başvuruyu yapmadan önce Mısır, Bulgaristan, Makedonya ve Karadağ gibi ülkelerde yatırım ortamı hazırladıkları, yani işlerini bir şekilde o ülkelere taşıdıkları konuşuluyor...
***
Eğer bu doğruysa, ortada çok büyük kurnazlık, çok büyük sahtekârlık ve dolandırıcılık var.
Sen, “Ben borçlarımı şu anda ödeyemiyorum, ödeyebilmem için bir süre istiyorum” diye müracaat ediyor ve alacaklı baskısından kurtuluyorsun; öte yandan, borçlarını ödemen gereken parayla başka ülkelerde yatırım yapıyorsun.
Ne diyelim? Tam bizlik olaylar, vallahi...