Biraz arşiv karıştırınca neler çıkıyor neler!
Mesela:
Yıl 2011…
Dönemin milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz gelmiş Eskişehir'e “İlk yerli otomobil gibi ilk yerli uçağı Eskişehir’de üreteceğiz” sözü vermiş…
***
Yıl 2013…
Odunpazarı Belediyesi’nden alınan Şehri Derya parkının açılmışına katılan dönemin Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu “Bu park bundan böyle daha çok Eskişehirliye hizmet verecek” demiş. (park o günden bu yana kapalı)
***
Yıl 2015…
Dönemin Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık “Eskişehir yerli Otomobil üretiminde üs görevi alacak” sözünü vermiş.
***
Yıl 2017…
Dönemin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan “Eskişehir’i Bolu’ya bağlayacağız” vaadinde bulunmuş.
***
Yıl 2017…
Dönemin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan yine Eskişehir'de “Tülomsaş Yüksek Hızlı Tren yapacak” demiş.
***
Yıl 2017…
Dönemin bilim sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, “Tülomsaş’ın üreteceği yerli lokomotifler tüm dünyaya ihraç edilecek” sözünü vermiş.
***
“Termal şehir olacak”, “Liman bağlantısı yapılacak”, “Çevre yolları yapılacak” gibi verilen sözleri saymıyoruz bile...
***
O yüzden…
Seçim öncesi birbiri ardına verilen sözleri pek de ciddiye almaya falan kalkmayın.
Zira…
Eskişehir, özellikle seçimler öncesi tutulmayacak vaatlerin rahatlıkla verildiği iktidarın en gözde şehirlerinden biri haline geldi.

VALLA ÇEKİLECEK DERT DEĞİL ASLINDA...
Yıllar önce bir dostumuz milletvekili adayı olmuştu...
Listenin en kritik sırasında yer verilmişti kendisine.
O yüzden yoğun bir seçim çalışması yapması gerekiyordu.
O güne kadar aktif siyasetin içinde pek olmadığı, hiç seçim çalışması da yaşamadığı için oldukça zor geldi seçim çalışmaları.
Sabahın köründe evinden alınıyor, her gün en az 3-4 programa katılıyor, ziyaretlerde bulunuyor, ilçelere gidip geliyor ve gece yarısı eve ancak geliyordu.
Yoğun tempo neredeyse 1.5 ay, üstelik her gün artarak devam etti.
Bir gün sabahın erken sayılabilecek bir saatinde, bir yerde karşılaştık kendisiyle...
Bir önceki gün iki ilçeye gitmiş, iki ayrı cadde esnafını boydan boya gezmiş, birkaç oda ve dernek ziyaretinin ardından gece de iki ayrı düğüne katıldığı için yorgunluktan gözleri dahi açılmamıştı.
Bir ara “Seçime kaç gün kaldı?” diye sordu yılmış bir şekilde...
14 gün kaldığını söyledik.
Başı önüne düştü. Bir müddet sessiz kaldı. Ardından “Bu günü saydın mı? Saymadın mı?” diye sordu iyi mi?
Biz haliyle bastık kahkahayı ama onun gülecek hali yoktu...
“Bu günü de saydık” desek, bir gün daha eksildiği için mutlu olacaktı adeta.
Öylesine canından bezmişti ki, ağzı “Ne olursa olsun” demese de vücudu resmen bağırıyordu.
***
Mahalli seçimlere şunun şurasında 20 günden az kaldı.
Şuna eminiz ki adayların çoğu şu sıralar yoğun seçim çalışma temposu yüzünden aynı durumu yaşıyor.
Çoğu “Artık bitse de gitsek” yılgınlığıyla gün sayıyor.
Hani yol bitmeye yakın uzadıkça uzar ya, işte tam da bunu yaşıyor çoğu aday.
Ne diyelim?
İşleri zordu, bundan sonra daha da zor...
Hele bir de bunca çekilen ızdırabın sonrasında kaybetmek de varken...

MÜZİĞİN SESİNİ SEÇİM SONRASI DUYACAĞIZ!
Cezaevindeki mahkûm, ziyaretçisi tarafından getirilen ekmeğin içine gizlenmiş demir testeresi ile başlamış parmaklıkları kesmeye.
***
Sesi duyan gardiyan yanına gelerek ne yaptığını sormuş.
Mahkum: Görmüyor musun Keman çalıyorum.
Gardiyan: İyi de neden hiç müzik sesi çıkmıyor?
Mahkum: Merak etme. Müziğin sesini de yarın duyarsın…
***
Şimdi herkes seçimlerin havasına girmiş vaziyette.
“Kim kazanacak? Kim kaybedecek?” merakı ile yarışı izliyor.
Görünen o ki seçim sonrasında bizleri hiç de hoş geçmeyecek, zamların yağmur gibi yağdığı, kredilerin alınamadığı, döviz yükselişine yetişilemediği, hayat pahalılığının tavan yaptığı aylar ve yıllar bekliyor olacak...
***
Biz şimdi kesilen demir parmaklıklardan çıkan sesi duyuyoruz...
Müziğin sesini ise seçim sonrası duyacağız ki, bu duyduğumuz müzik büyük ihtimalle en berbat müzik olacak!