İslamcı hareketle milliyetçi faşist hareket hiç birlikte olabilirler mi? Birisi ümmetçi diğeri milletçi. Bugün olup bitenler bunun kolaylıkla gerçekleşebileceğini bize gösteriyor. Geçtiğimiz hafta sonu “Birgün” gazetesinde Merdan Yanardağ bunu çok güzel anlatıyordu: “İslamcı hareket bir kez iktidara gelince onu bir daha bırakmak istemeyecektir. Teolojik bakımdan “kutlu dava” zafere ulaşmıştır ve Allah’ın kelamını hâkim kıldıktan sonra iktidar konumunu terk etmek doğru değildir. Siyasal bakımdan ise iktidarın bırakılması kazanılan bütün mevzilerin, ekonomik güç olanaklarının yitirilmesi demektir. İslamcılık üzerinden iktidara tırmanan muhafazakâr-dinci sermaye kesimleri, bu konumlarını, dahası vahşi kapitalist sömürü düzenini korumak için kaçınılmaz olarak totaliter bir rejim kurmaya yönelir. İtiraz edilemez, eleştirilemez, sorgulanamaz bir kutsal din anlayışına ve ideolojik çizgiye ve mutlak itaate dayalı bir hareket olarak İslamcılık, kolayca totaliter bir rejime savrulabilir. İslam adına kutsal bir diktatörlük kurmak, geniş bir toplumsal rızaya dayalı olarak gerçekleştirilebilir. Bu rejimin, diğer totaliter yönetimlerden ve diktatörlüklerden en önemli farkı işte sahip oldukları bu toplumsal taban ve destektir. Başta mutlak otoriteye sahip bir lider (ümmetin lideri ya da reisi), ideoloji (İslamcılık), örgüt (parti) ve hareket (toplumsal taban) vardır. Klasik faşist hareketlere çok benzeyen bu üçleme ya da dörtleme İslamcı iktidarların ve rejimlerin temel dayanaklarını ya da ayaklarını oluşturur. İktidar süresinde hızlı bir servet transferi gerçekleştirilir. Servete ulaşan İslamcı siyaset sınıfı ve sermayenin muhafazakâr fraksiyonu, klasik sermaye kesimlerini de kendilerine boyun eğmeye zorlar. Bunun için siyasal zor aygıtlarını kullanır. Laik ve demokratik kurumları imha eder. Bu siyasal ve ideolojik düzen İslamcı faşizm ya da İslamo-faşizm olarak tanımlanabilir.”
Cumartesi günü CHP’nin Maltepe mitingindeydim. Gördüğüm manzara özetle; katılımın gerçekten yüksek olduğunu, katılamayanların ise bir mega-kentte eve nasıl dönecekleri kaygısını taşıdıklarını (bunu katılanların daha miting bitmeden metro duraklarına yüklenmelerinden anlıyoruz), CHP ilçe örgütlerinin eskiye oranla daha canlı olduklarını, miting alanında bebek arabasından tutun da sarıklı, cüppeli ve türbanlılara kadar insan çeşitliliğinin varlığını, bazı kesimlerin miting alanı dışında kalmayı ve oradan izlemeyi yeğ tuttuklarını söyleyebilirim. En çok alkışı Canan Kaftancıoğlu’nun aldığını da özellikle belirtmeliyim. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının canlı olarak bir milyona yakın insana hitap eden bir hatibin gerisinde kaldığını da ekleyelim. Çok daha özenle hazırlanıp çok daha etkili bir konuşma yapmasını beklerdim. Yukarıda Yanardağ’ın belirttiği gibi hiçbir faşizan hareket tabandan güç almadan varlığını devam ettiremez, eksik kalır. Kılıçdaroğlu stratejisini o tabanın “ülkenin elden gittiğinin” farkına varmaları üzerine kurgulamış ve çözülmelerini umuyor. Bu amaçla CHP’nin geçmişte hatalar yaptığını söyleyip onlarla helalleşme esaslı bir diyalog kurmak istiyor. Oysa halktaki özlem bu kaostan çıkış yollarının kendisine sunulması ve ikna edilmesi yönünde. CHP de ve liderinde böylesi durumlarda olması gereken, tam tanımlanamayan bir eksiklik var, kafeste büyüyen kuşlar gibi uçmayı hastalık zannediyor… Umarım iş işten geçmeden bu eksiklik tamamlanır…