Bir türlü kontrol altına alınamayan kovit 19 salgını yaşamımızı olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor.

Diğer yandan artan siyasi ve ekonomik sorunlarla birlikte akış içinde sıradan haber başlığı olarak geçen ancak geleceğimizle ilgili derin sorunlar yaratacak olan kararların üzerinde yeterince duramıyoruz.
Anımsatayım.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Andımızın okullarda okutulmasını yasakladı. 
Yine Danıştay’ın aldığı kararla Devlet madalyaları kabartmalarından Atatük çıkartıldı.
Harp Okulları ile Astsubay Yüksek Okullarına giriş koşullarında yer alan “İrticai faaliyetlere karışmamış olma” ifadeleri kaldırıldı.
Hazırlanan yönergelerde Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu ve Subaylık Temel Askerlik ve Subaylık anlayışı kazandırma kursu müfredatından Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün adı ve ilkeleri tamamen çıkarıldı.
Harp Okuluna alınacak üniversite mezunlarıyla ilgili yönergede “Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda” cümlesi çıkarıldı.

TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanının bir kararı ile İstanbul Sözleşmesinin feshedildiği gibi (Atatürk’ün siyasi dehasının bir sonucu olan) Montrö Boğazlar Sözleşmesinden ve diğer uluslararası sözleşmelerden de çekilebileceğini söyledi.
Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral  Mehmet Sarı’nın bağlı olduğu tarikat merkezinde cübbeli, sarıklı namaz kıldığı görüntüleri ortaya çıktı.
Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü “birleştirme” adı altında bazı koro ve müzik topluluğu müdürlüklerinin ismini değiştirerek “Türk” ifadesini çıkardı.
Tekirdağ’da Yeniçiftlik Nizamettin Demirdöven İlköğretim Okulundaki Atatürk büstüne saldırıldı. Saldıranlar büstün üzerine “Atatürkçülük putperestliktir” yazdılar.
Bu saldırının ardından Tekirdağ’da iki okulda daha Atatürk büstüne saldırıldı. Büstün üzerinde “Firavun, put” yazıldığı fark edildi.

Saymakla bitmeyecek kadar çok olan bu türden üzücü olaylar olurken Cumhurbaşkanı “yeni anayasayı ülkemize kazandıracağına inandığını” söyledi.
Gelinen noktada örneklerini anımsattığımız uygulamalara bakılırsa yeni hazırlıkta Anayasanın başlangıç kısmındaki “Atatürk” ve Türk” ifadelerinin çıkarılmasının önerilmesine şaşırmamak gerekli. 
Güncel siyasetin çıkar hesapları gereği Anayasamızın “Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” olan maddeleri ne yazık ki tartışmaya açılabilir.

Büyük önder Atatürk ve O’nun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne dönük sistematik saldırılar ne yazık ki son dönemde çok büyük bir artış gösteriyor.
Atatürk’ün adı yönetmeliklerden, müfredattan, tarihi bilgilerden bile silinmeye çalışılıyor.
Tarihi dizilerde bırakın yer vermeyi Atatürk’ün adından bile bahsedilmiyor.
Bu kapsamda ulus bilincini sarsacak tartışmalar çok tehlikeli bir biçimde yürütülüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekli, güçler ayrılığı ilkesinden kopartılarak çok hızla farklı bir eksene taşınmak isteniyor.

Atatürk’e ve eserlerine dönük saldırıları anlamaya çalışırken aslında çok daha üzücü olan başka bir boyutu da irdelemekte yarar var.
Son yıllarda 10 Kasımlarda hastalıkları nüksedip törenlere katıl(a)mayan yöneticileri, siyaseten sıkıştıkça söylemlerinde Gazi Mustafa Kemal diyenleri, “sözde Atatürkçüleri” iyi tanımak gerekli.
Anımsayalım, Atatürk’ün vasiyetinde yer verdiği iki değerli kurum olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu itibarsızlaştırılmaya çalışanlar, yine vasiyetini yok sayarak İş Bankasından bu kurumlara verilmesi gereken kar payını Hazineye aktaranlar ertesi gün Atatürk’e bağlıymış görüntüsünde Anıtkabir’deki 10 Kasım anma törenine katılmışlardı.

Böylesine  olumsuz bir tabloya karşın Türk halkının büyük bir çoğunluğu Atatürk’e olan inancını katıksız bir şekilde sürdürüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü nesiller boyu yaşatmak ve ilkelerine sahip çıkmak için daha güçlü bir dayanışma içinde olmak,
Atatürk’ü tüm alanlarda yok sayan anlayışa karşı kararlı bir duruş sergilemek temel görevimiz olmalı.