Malum çevrelerin yıllardır yaptığı gibi, bu kez de terör örgütünün bildirisinde Lozan Antlaşması hedef alınarak kabul edilemeyecek ifadelere yer verildi. Her yıl 24 Temmuz’da, Lozan Antlaşması'nın yıldönümünde bugünküne benzer bir hüznü yaşarım. Yazılarımda “Lozan’ı anlamak için Sevr’i bilmek gerekir” diye de vurgu yaparım. Sevr haritasını bilmeyen ya da bilmek istemeyen çevrelerin ‘Lozan Antlaşması karşıtlığı’ ne yazık ki devam ediyor. Parçalanmış bir ülkenin Lozan Antlaşması sayesinde ‘üniter bir devlet’ olarak bağımsızlığını kazanmasını hâlâ hazmedemeyen çevreler var. Oysaki “Lozan’a karşı olmanın Cumhuriyete karşı olmak” olduğunu söylemeye gerek yok. “Barış ve demokrasi” söyleminin içinde laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef almak akla ve mantığa sığacak bir yaklaşım olamaz. Atatürk’ün söylevde ifade ettiği gibi, “Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi zaferi” yok sayan, siyasi beklentiler adına tarihsel gerçeklikleri görmezden gelenleri anlamak olanaksız. Diğer yandan, Lozan’ı itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı en güçlü tepkiyi vermesi beklenen iktidar kanadının açıklamalarını görünce de üzülmemek elde değil.
Türkiye’de siyaset hep çalkantılı dönemlerden geçer. Bu kez çok farklı bir ‘siyasi konjonktüre’ girildi. Temel haklarla ilgili önemli sorunların yaşandığı, yargının siyasallaştığı, laik ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin uygulanması ile ilgili sorunların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Tam da bu günlerde Lozan Antlaşması ve yerel özerkliği kaldıran 1924 Anayasası’na yönelik saldırılar ve devamında ‘yeni Anayasa’ tartışmalarının gündem olması gerçekten de çok düşündürücü.
Anımsatalım, AKP iktidara geldiğinden bu yana geçen 22 yılı aşan sürede Anayasa’da 3 kez referandum yoluyla olmak üzere 12 kez değişiklik yapıldı. 177 maddelik Anayasa’nın 134 maddesinde değişikliğe gidildi. En köklü değişiklikler 2017 yılındaki referandumla yapılarak Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi. Ayrıntılarına çok da girmeye gerek yok. Anayasa’nın maddelerinin dörtte üçünde değişiklik yapıldıktan sonra Anayasa değişikliği konusu hâlâ iktidar çevrelerinden kaynaklanan açıklamalarla neden gündeme getirilmek isteniyor, üzerinde düşünmek gerekli. Diğer yandan, mevcut Anayasa’nın kurallarını uygulamayanların ‘yeni anayasa yapma’ konusundaki ısrarını da anlamak mümkün değil. Bu konuda yapılan tahminler genel olarak benzer noktalarda birleşiyor. Mevcut iktidarın devamlılığının sağlanması için Anayasal düzenlemeler yapılması konuşulanlar arasında. Son yayınlanan bildirinin de desteğiyle kamuoyunda ‘Anayasa değişikliği beklentisi’ oluşturulmaya çalışılıyor. Bu süreçte TBMM’de Anayasa değişikliği için gereken 400 milletvekili sayısına ulaşmak için partiler arasında geçişler olduğu gözleniyor.
Gelinen noktada “Terörden temizlenmiş Türkiye” hedefine itiraz edilemez elbette ama gelişmelerin arka planını doğru okumak gerekli. Bu süreçte Lozan Antlaşması’nı, Türkiye Cumhuriyeti’ni tartışmaya açmak barışa ve demokrasiye karşı yapılmış en büyük darbedir. Yeni Anayasa tartışmalarının ‘hangi toplumsal ihtiyaçlardan’ kaynaklandığının da kamuoyuna açıklanması gerekir.
Not: 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 106. Yıldönümünü kutluyorum. 19 Mayıs 1919’da başlayan, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin kuruluşu ile taçlanan