Korona pandemisi, Ege depremi, ülkedeki 10 milyon işsiz ve ekonomik göçüntünün yol açtığı korku, üzüntü ve kaygı rahat nefes almamızı engellerken, Elif bebek ile Ayda bebeğin geleceğe dönük bakışları içimizi ısıttı. İnsan nasıl da yaşama sevinci duyuyor azıcık umutlanınca… En çok da duygularımızı okşayan hareketlerde insan olduğumuzu anımsayıp, seviniyoruz. Mesela biri bir tweet atmış, deprem gecesi İzmir metrosunda yaşanan bir olayı kardeşinden duyduğu şekliyle anlatıyor: “Gece boyunca çalışan ve üstleri toz toprak içinde olan arama kurtarma ekibi koltuklar kirlenmesin diye ayakta yolculuk yapmışlar. Yolcular ekipteki gençlere oturmalarını rica etmişler. Onlar oturmayınca duygulanan tüm vagon ayağa kalkmış ve gidecekleri yere kadar ayakta gitmişler.” Aynı maden göçüğünden çıkarılan kazazede işçi gencin çizmeleri çamurlu olduğu için kirletmemek için sedyeye uzanmak istemeyişi gibi değil mi? İnsani duygular buralarda devreye giriyor ve vicdanımızı ayağa kaldırıyor. Tabii vicdanı olanları!..

Büyük şehirlerde pandeminin yoğunluk kazanması küçük sahil kasabalarındaki tatilcileri ürkütmüşe benziyor. Ben dahil, ne kadar emekli arkadaşım varsa gittikleri yazlıklarında kalmaya hala direniyorlar. Ne de olsa buralarda kalabalık fazla değil ve temas hep bildik kişilerle olunca, nispeten bir rahatlama oluşturuyor. Sosyalleşmeler de kafe-barlarda değil daha çok birimizin balkonunda ya da açık havada çimlerin üzerinde gerçekleşiyor. Güneş parlaklığını ve ısısını üzerimizden çekmedi henüz, denize giren bile var hala aramızda. Bu yazının sonunu da geçtiğimiz aylarda dünya iyisi, Eskişehir’deki dostluğumuzu yazlıkta da sürdürmek şansını yakaladığımız bir arkadaşımın başından geçen olayı anlatarak bağlayayım da sizin de içiniz ısınsın, hem de bu zor günlerde gülün biraz. Unutmayın gülmek direnmektir…

Daha önce de yazmıştım Carettalar bizim sitenin önündeki plajın kumlarına da yumurtalarını bırakıyorlar, yumurtadan çıkan yavrular kumlar üzerinden yürüyerek denize ulaşırlarsa yaşamları kurtuluyor, aksi halde ölüyorlar. Sitemiz bu yönde hayli bilinçlendi. Tersine evlere doğru gidenleri yakalayıp denize bırakıyorlar. Ancak bunu da yapmamak gerekliymiş, belki yol gösterilebilirmiş ancak kendi başına denize ulaşmalı ve güç kazanmalıymış, yoksa denizde de yaşayamıyormuş. Her neyse benim çok eski, vicdanlı dostum yine kumsalda bir gün bir yavruyu ters yönde giderken görmüş ve almış denize bırakmış. O da ne? Yavru tekrar karaya çıkmış, çevrede de meraklı bir kalabalık toplanmış. Denize giren birine ileride bir yere bırakması için rica etmişler. Ama bizim caretta yavrusu yine debelene debelene karaya ulaşmış. Herkeste bir panik, yavruyu kaybedeceğiz korkusu. Hep beraber yakındaki otelin jet-ski kullanan gençlerine rica etmişler şunu açıklara bırakıverin, yönünü şaşırıyor bu diye. Derhal abi diyen otelin bıçkın delikanlıları atladıkları gibi jet-skiye, açıkta insanların yüzdükleri alanın biraz dışına bırakmışlar bizim yavruyu. Benim vicdanlı kardeşim carettayı izlemeyi bırakmamış kıyıdan, bir ara gözden kaybeder gibi olsa da aradan biraz zaman geçince bizim yavru hayvanın yine kendisine doğru yüzmekte olduğunu görerek dehşete kapılmış. Tabii hayretler içinde sahili ayağa kaldırmış. İnsanlar toplanmış hayvanın başına ne yapacaklarını tartışırken, bölgeden bir köylü çocuğu “bu caretta değil ki, bildiğiniz kaplumbağa yavrusu abiler” deyivermiş de heyecan sona ermiş, kalabalık dağılmış… Arkadaşım bütün yazı jet-skiye binen talihli(!) kaplumbağanın maceralarını anlatarak geçirdi bu sene…