“Hangisi olursa olsun hayvana yapılan kötülük, çocuğa, bebeğe yapılan kötülükten farksızdır. Cezası aynı ölçüde ağır olmadıkça, insanlığımızdan utanmayı sürdüreceğiz demektir. ATAOL BEHRAMOĞLU”

Yıllarca doğru düzgün hayvanların haklarını savunacak bir yasa çıkmasını bekledik, sabırla, inatla, kararlılıkla. Çıktı, bayram ettik can savunucuları, iyi insanlar, merhametli duyarlı yürekler. Sonra bu yasa maddelerinin tozlu raflarda kalmaması adına uğraş verdik, mahkemelerde, mitinglerde, haykırdık ağzı var dili yok canların haklarını savunduk tüm gücümüzle.
Yasanın aksayan kısımlarının düzeltilmesi için emek verdik, dil döktük, gün geldi yalvar yakar olduk. Belediyelerle sabah akşam görüşmeler yaptık, yeter ki masumlarımız, dünyaya gelmekten başkaca suçları olmayan, yaratanın dilsiz kulları , hak ettikleri yaşam koşullarına kavuşsun.


Ne yalan söyleyeyim, bugünü yaşamayı hiçbirimiz hak etmemiştik. Ne sokakta, kırda, bayırda yaşam mücadelesi veren canlarımız ne de onlara hayatlarını adayan savunucuları.
Biz, düzeltilip hayvanlarımız korunmaya alınsın, yasal görevlerini yapmayan belediyelere yaptırım uygulansın, hayvana şiddet caydırıcı ceza alsın diye uğraş verirken pat diye bizlerin kırmızı çizgimiz dediğimiz, “ aşıla, kısırlaştır, işaretle, aldığın yere geri bırak” maddesi toptan kaldırılıp, “yakala, toplama alanlarına tık!” Şekline dönüştürüldü.
Bununla ilgili 2028 yılına kadar yerel yönetimlere süre tanındı, ama sonrasında bu da yetmedi, “hayır 2028 beklenmeyecek, bu yıl(2025) sonuna kadar tesislerinizi yapın, sokakta köpek bırakmayına "dönüştü.

Gerekçesi, güvenli sokaklar, yani sokaklar köpeklerden arınacak, güvenli hale getirilecekmiş. Köpeklerimiz şehirlerden izole edildikten sonra baktık çocuğa, kadına, insana şiddet, tecavüz, canına kast etme daha da arttı. Bu da işin en acı noktası. Sonuçta, şikayetlere belediyeler yanıt vermek zorunda bırakıldı bir şekilde.

Rehabilite merkezi denilen yerler barınağa dönüştürüldü, kapasitelerinin çok üzerinde, köpekler deyim yerindeyse istiflendi bu alanlarda. Açlık, salgın hastalık, masumlar o beton hapishanelerde can vermeye başladı çoktan. Sosyal medyada, basında, tv. kanallarında öyle iç yakan görüntüler bizlere ulaşıyor ki, vicdanı olan, insanım diyen herkes isyan ediyor. Hatta bazı merkezlerde barınak çalışanları, ne yazık ki ellerinde demir kürek, taş, sopa artık Allah ne verdiyse hayvanları yok etme amaçlı şiddet uyguluyor.


Bu soykırım yasasını inatla Meclis’ten çıkaran siyasi otorite acaba şimdi yaşanmakta olan insanlık dışı acılı, işkenceli ölümleri tahmin etmemiş miydi?
Bizler elbette tahmin etmiş, öngörmüştük ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itirazın kabul göreceği, geri dönüş olacağını, en azından yumuşatılacağını umut etmiştik ama olmadı işte. Çok ama çok acı derler ya söz bitti.


Evet lafın özü; bizlere haklarını savunacak hayvan bırakmayacaklar bu gidişle. Hatta sadece sokaklardaki masumlara değil yaban hayatında yaşayan canlara kadar uzanacak gibi elleri. İşte ülkenin pek çok yerinde av ihaleleri açılmaya hazırlanıyor; geyiklerimiz, yaban koyunlarımız, keçilerimiz haraç mezat avcıların tüfeklerinin önüne konulacak.
Aslında bu yıl, avın genelde yasaklanması gerekmez miydi? Orman yangınlarında hektarlarca alan yandı, oradaki yaban canları da ormanlarla birlikte kül oldu, kavruldu. Bıraksalar da kalanlar, ev bildikleri kendi yaşam alanlarında huzurla yaşasalar, yaşlıları ölecekse ecelleriyle, doğal yoldan ölseler!

.