Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yine tansiyon yükseldi. Ancak bu kez konu sadece siyasi değil, aynı zamanda hayatiydi: Zeytinlikler.
Enerji bahanesiyle doğanın kalbine inen sondajlar, artık TBMM’nin komisyon salonlarına da çatışmayı taşıdı. Sanayi Komisyonu’nda, zeytinlik alanlarda madencilik yapılmasına olanak sağlayacak kanun teklifinin görüşüldüğü sırada yaşanan tartışma, AK Parti ve muhalefet vekilleri arasında fiziksel kavgaya dönüştü. AK Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu da bu gerginliğin tam ortasındaydı.
Ne acı ki, zeytin gibi barışın, sabrın ve yaşamın simgesi olan bir meyve, bugün Meclis’te kavganın sebebine dönüştü. Oysa zeytinlikler sadece tarım alanı değildir; binlerce yıllık kültürel mirasın, kırsal ekonominin, köylünün sofrasının, hatta çocukların geleceğinin teminatıdır.
Sorulması gereken asıl soru şu:
Gerçekten madene ihtiyacımız mı var, yoksa değerlerimizi sessizce kaybetmeye mi alıştık?
Zeytinliklerin enerjiye feda edilmesi, yalnızca bir coğrafi tahribat değil; ekonomik, sosyal ve kültürel bir yıkımdır. Kâğıt üzerinde “kamu yararı” diye sunulan her proje, halktan ne kadar kopuksa, o kadar zarar verir.
Bu olaydan geriye kalan ne yazık ki yalnızca yumruklar, bağrışmalar ve tarafların sosyal medya açıklamaları oldu. Oysa Meclis’in görevi, kavga etmek değil; doğayı, halkı, üreticiyi ve geleceği korumak olmalıydı.
Son söz zeytin üreticilerinin olsun:
“Bir zeytin ağacı yetiştirmek 10 yıl alır; bir karar, 10 dakikada o ağacı kökünden sökebilir.”
Tartışma büyüyebilir, görüş ayrılıkları artabilir. Ama ortak payda yaşam olmalı. Zeytin ağaçları sadece kırsalda değil, vicdanlarda da kök salmaya devam etmeli.