“İnsanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır.” diyor, Oscar Wilde.

Platon olarak da bilinen bir Antik Yunan filozofu olan Eflatun. Sokrates’in öğrencisi ve Aristotales’in ise hocasıdır.     
Tüm ömrünü öğrenmeye ve öğretmeye adamış, edebi kişiliği kendi dönemini aşmış ve günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Eflatun’un Sokrat’ı bizlere şu soruyu sorar:
Bir gemiye bindiğinizi düşünün.

O geminin kaptanının herhangi birisi mi olmasını tercih edersiniz, yoksa denizcilik konusunda tecrübeli birisi mi olmasını istersiniz?
Tahmin edeceğiniz gibi Sokrates’in bu sorusuna Adeimantus;
“Ehil kişilerin kaptanlık yapmasını isterim” diye cevabını vermiştir.

Sokrat, demokrasileri başı boş gemilere benzetir, başa beceriksiz kaptanlar gelebilir, seçenler ise eğitimsiz, hangi haklara sahip olduğunu ve ne istediğini bilmeyen bir çoğunluğa benzetir.
Bu durumda, kaptan ve yolcuların fırtınalı denizlerde batması kaçınılmazdır. Diyor.

Devlet’in sekizinci kitabındaysa; mükemmel olmayan insanın adaleti ve hükmü, yozlaşmaya ve bozulmaya açık olduğunu izah eder.
Oligarşiler demokrasiye evrildiğinde ve gücü elinde tutanlarda, para hırsı depreşir.
Az sayıdaki insan çok zenginleşirken, çoğunluk sürünmeye başlar, diyor.

Oysa demokrasinin esas prensibi, halkın hakimiyetidir.
Ama milletin idarecilerini iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır.

Çünkü insanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır.
Bizim gibi ülkelerde pek karşılaştığımız bir durum olmasa da, yok olduğu anlamına da gelmez.