Halkımızın günümüzdeki tanımını “büyük çoğunluğu mutsuz ve umutsuz insanlardan oluşan kaderci, tepkisiz topluluk veya kitle” olarak yapmak olası sanırım. Bundan elli yıl önce, bizim gençliğimizde de ülkenin yine siyasal, ekonomik ve sosyal sorunları vardı, ancak içinde yaşayanlarda mutsuzluk ve gelecek kaygısı bu kadar yaygın değildi. Bunun nedeni bu ülkede potansiyel olarak kuruluşundan bu yana hep var olan siyasal İslam’ın son yirmi yılda nihayet iktidara gelmesi ve doğası gereği demokrasi tramvayından inerek oradan gitmeyi istememesidir…
1990 sonrası SSCB’nin dağılması, soğuk savaşın sona ermesi, iki kutuplu dünyanın çözülmesi ve kapitalizme yönelik eleştirilerin zayıflaması sonucunu doğurdu. Boşluğu “neo-liberalizm” adı altında “küreselleşme” ve dönem olarak da “postmodernite” doldurdu. Bu durum üçüncü dünya ülkelerinde ulusalcı ve dinci hareketlerin güçlenmesine yol açtı. Avrupa’da daha yoğun olarak “milliyetçi” tavırlar belirginleşirken, Ortadoğu’daki İslam ülkelerinde “Siyasal İslam” olarak ortaya çıktı…
Oysaki yedi düvele karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan devrimlerle din-tarım imparatorluğu kalıntılarından modern bir ulus yaratmış, kulluk düzeninden çıkıp yurttaş olmuştuk. Ancak Cumhuriyet devrimleri sayesinde akıl ve bilimle tanışarak aydınlanma yolunda oluşturduğumuz ilerleme çabalarımız çok kısa sürdü, “ateşi ve ihaneti gördük...” Siyasal İslam’a göre, “hakikatin” akıl ve bilim yoluyla anlaşılamayacağı ilkesinden hareketle “düşünülür olanın” tam anlamıyla görülebilmesi için insanın içinde manevi bir göz açılması gerekir tezinden hareketle metafizik dünyaya saplanıldı. Akıl ve bilim bir kenara bırakılarak, “nakil” ön plana alındı. Bir inat uğruna 1400 yıl önceki kurallarla günümüz ekonomisi yönetilmeye kalkıldı. Safları sıklaştırmak adına çağdışına savrulduk. Bugün çekilen sıkıntı ve acılar bu yanlış tercihin ürünüdür. Ülkenin kurucusu bunu yüz yıl önceden görerek; “Ben, manevî miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım bilim ve akıldır” demişti. Takip edip izinden ayrılmasaydık hem mutlu hem umutlu hem de dünyanın sayılı saygın ülkelerinden biriydik. Çok büyük fırsat kaçırdık!..