Sevgi, insanı insan yapan en güçlü duygudur. Onu tanımlamaya çalıştığımızda kelimeler çoğu zaman yetersiz kalır; çünkü sevgi, sözcüklerle değil, hissedilerek yaşanır. Bir tebessümde, bir dokunuşta, bir bakışta saklıdır. Ancak ne kadar değerli bir duyguysa, o kadar da hassas bir dengesi vardır.

Çünkü çok sevmek, bazen sevgiyi kendinden uzaklaştırmak demektir.

Sevgi, Bağımlılık Değil Paylaşmaktır

Gerçek sevgi, karşısındakini sahiplenmek değil, anlamaktır. Karşılıklı özgürlüğü koruyan, birbirinin varlığını çoğaltan bir duygudur. Fakat insanlar çoğu zaman sevgiyi “bağlılık” ile karıştırır. Oysa bağlılık, bir iptir; fazla gerilirse kopar.

Çok sevmek, kimi zaman sevgiyi abartmak anlamına gelir.
Birini fazla sevmek, onu kaybetme korkusuyla yaşamaktır.
Bu korku büyüdükçe sevgi, nefes aldıran bir bağdan, boğan bir zincire dönüşür.

Sevginin Azı da Fazlası da Yaralar

Psikologlar der ki: “Sevgi, dozunda bir ilaç gibidir.”
Azı ruhu kurutur, fazlası benliği yorar.
Bir insan, birine her şeyini verdiğinde kendinden geriye bir şey kalmaz.
Kendini unutarak sevdiğinde, aslında hem kendini hem karşısındakini kaybeder.

Gerçek sevgi, karşısındakine değil, önce insana saygı duymakla başlar.
Kendini sevmeyen biri, başkasını da doğru sevemez.

Çok Sevenlerin Kırılganlığı

Çok seven insanlar genellikle en çok kırılanlardır. Çünkü beklentileri yoktur ama umutları boldur.
Sevgiyle baktıkları dünyadan aynı sıcaklığı beklerler, oysa hayat bu kadar dengeli değildir.
Birini çok sevmek, bazen farkında olmadan kendini arka plana atmaktır.
Ve sonunda, en çok seven, en sessiz giden olur.

Sevginin Dönüştürücü Gücü

Yine de sevgi, tüm zaaflara rağmen dünyanın en güçlü iyileştiricisidir.
Bir çocuğun gözündeki parıltı, bir dostun omzundaki güven, bir annenin elindeki şefkat…
Bütün bunlar, çok sevmenin olumsuz yanlarını bile güzelleştirir.
Çünkü sevgi, insanın karanlık yanlarını aydınlatır; ona yeniden insan olduğunu hatırlatır.