Bir sorunun var olduğunu tespit etmek ve sonrasında o sorunu gidermek için bir takım aşamalardan geçilmesi gerekiyor. Örneğin: Sorunun net bir şekilde tanımlanması, çözüm sürecinin en kritik noktasını oluşturuyor. Bu aşamada sorunun kökeni, boyutları ve ilgili tüm faktörlerin dikkate alınması gerekiyor.
***
Sorunun nedenleri, mevcut etkileri ve olası sonuçlarının mutlaka incelenmesi gerekiyor. Bu aşamada, sorunun çözülmesi için hangi kaynakların gerektiği ve çözümün ne gibi avantajlar sağlayacağının sağlıklı bir şekilde ortaya konulması kaçınılmaz oluyor.
***
Mesela: Çözüm alternatiflerinin mutlaka geliştirilmesi gerekiyor. Bu aşamada farklı çözüm yolları üzerinde düşünülmesi ve olası en iyi seçeneklerin belirlenmeye çalışılması gerekiyor. Özellikle bu aşamada bir beyin fırtınası meseleye büyük katkı sağlıyor.
***
En iyi çözümün bulunması gerekiyor. Çözüm alternatifleri arasından, etkinliği, uygulanabilirliği ve maliyeti gibi faktörler dikkate alınarak en uygun olanın seçilmesi gerekiyor.
***
Belirlenen çözüm uygulanırken gerekli tüm kaynakların (zaman, insan gücü, malzeme) belirlenmesi, sonrasında uygulama sürecinin başlatılması ve aynı zamanda sonuçların gözlemlenmesi önem taşıyor.
***
Neticede, sonuçların değerlendirilmesi yapılarak, uygulanan çözüm etkilerinin değerlendirilmesi ve gereken hallerde düzeltmeler yapılması gerekiyor.
***
Bu şehirde maalesef, yukarıda sözünü ettiğimiz bu aşamaların hiçbiri yaşanmadan, bazı sorunlar olduğunun teşhisi konulurken, bu konulan teşhisin tedavisi olarak da hiçbir bilimsel veriye dayanmaksızın sorunların çözüm önerileri ortaya atılıyor. İşin içine bir de siyaset ve ideolojik düşünce girince kafalarda “sorun” olarak ortaya atılan meselelerin yine kafalarda üretilen çözümün sorumlusu olarak, top CHP'li belediyeler ile AK Partili hükümet arasında gidip gelerek çıkmaza sürükleniyor.
***
Örneğin: AK Partililer, şehir içi trafiğinin bir sorun olduğunu söyleyip, belediyeyi yeni bulvarlar ve yollar açmamakla suçluyor. Ancak... Yeni açılacak bulvar ve yolların, “sorun” olarak ifade ettikleri şehir içi trafik sorununu çözeceğine dair rakamlara dayalı bilimsel bir dayanağının olup olmadığını hem bilmiyor, hem de merak etmiyor. Aynı şekilde... CHP'liler mevcut çevre yolunun yetersiz olmasının bir “sorun” olduğunu söyleyip, hükümeti alternatif çevre yolu yapmamakla suçluyor. Ancak... Yeni yapılacak alternatif çevre yolunun, mevcut çevre yolunda sabah ve akşam yaşanan yoğunluğu ortadan kaldıracağına dair, rakamlarla sabit bilimsel bir dayanak olup olmadığıyla hiç ilgilenmiyor.
***
Bu gibi örnekler, kentsel dönüşümden tutun da Küçük Sanayi Sitesi'nin taşınması, Eskişehir'in su ihtiyacının Çifteler'den karşılanmasından bisiklet yollarına kadar hemen her konuda sıklıkla yaşanıyor. Kısacası... Çoğu konuda bilimsel anlamda bir temele oturmayan meseleleri “sorun” olarak tanımlayıp, aynı meseleye yine bilimsel temeli olmayan çözüm önerileri icat ediyor, bunu da meselenin tarafları olarak aylarca, hatta yıllarca tartışıyoruz.
***
Şehrin gerçekten böyle bir sorununun olup olmadığı, yoksa böyle bir algıya neyin sebep olduğu ve bu algıyı yaratan nedenlerin nasıl ortadan kaldırılacağı, eğer böyle bir sorun varsa da, ortaya atılan çözüm önerilerinin yapılabilirliği ve yapıldığında da meseleyi gerçekten çözüme kavuşturacağı konusunda bilimin ne diyeceğini hem merak etmiyor, hem de böyle bir talep içinde olmuyoruz...
ALGI GERÇEĞİN ÖNÜNE GEÇİRİLMEK İSTENİYOR.
27 Mayıs askeri darbesiyle ilgili yapılmış bir belgeseli izliyorum. 60 darbesi yeni olmuş. Darbenin başında kimin olduğu merak konusu. İsmet İnönü’nün adı zikredilse de Adnan Menderes buna karşı çıkıyor ve şöyle diyor: “Hiç zannetmiyorum. Atatürk mektebinde yetişenler orduya politikayı hiç sokmamışlardır. Vahiya ile iktidardan düştüğünden beri İsmet Paşa bizi daima bir takım mevhum kuvvetlerle tehdit etmiştir. Fakat onun bu kadar kendini kaybedeceğini ve prensipleri dışına çıkacağını, bir sandalye uğruna memlekette böyle bir çığır açacağını asla tahmin etmiyorum.”
***
Türkiye’nin en iyi tarihçilerinden biri olan İlber Ortaylı’nın 27 Mayıs darbesine ilişkin anlattıkları ise benzeri ifadeler içeriyor. Söylediği şu: “Darbenin içinde İnönü var diyemeyiz. Kaldı ki yapılan darbe ülke açısından son derece kötü ve içinden çıkılmaz olumsuz sonuçlar doğurabilecek nitelikteydi. Ülke bu durumdan İnönü’nün devlet tecrübesi ve sonrasında başbakan olan Demirel’in sakin ve akıllı yönetim anlayışıyla sıyrıldı.”
***
Hal böyleyken, son iki gündür, özellikle sosyal medya paylaşımlarında, 27 Mayıs’ın sorumluluğunu İnönü ve CHP’ye yükleme yönündeki söylemlerle karşılaşınca, yaratılmak istenen algıyı da ister istemez fark ediyorsunuz...
ASLINDA HER YIL OLAN AYNI ŞEY...
İstanbul Sanayi Odası her yıl Türkiye'nin en büyük 500 firmasını açıklıyor.
Her yıl listede Eskişehir'den 5 firma yer alıyor.
Bazı yıllar bu firma sayısı 4, bazı yıllarda da 6 olabiliyor.
Sonuç olarak, Eskişehir'den ilk 500 sanayi kuruluşu arasında yer alan firma sayısı 4 ile 6 arasında değişiyor.
***
Aynı oda tarafından yine Türkiye'nin en büyük ikinci 500 firması açıklanıyor.
Bu listede de her yıl Eskişehir'den 10 firma yer alıyor.
Bazı yıllar bu firma sayısı 9, bazen 11 oluyor.
***
Netice olarak, Türkiye'nin en büyük ilk ve ikinci 500 firması arasında yer alan Eskişehirli firma sayısı ne bariz bir şekilde artıyor ne de azalıyor.
***
Ama biz, her yıl bu listeler açıklandığında, “Eskişehir'in büyük başarısı” falan diyerek, her yıl tekrarlanan bir şeyi ilk kez oluyormuş pozisyonuna sokuyoruz.