Üstünde yaşadığımız bu alemi anlamak için önce insanı anlamamız gerekir. İnsanı
anlayabilirsek yaşamın sırlarını da anlayabiliriz. Güzel söz de, insanı anlamak
çözümü olmayan bi problemi çözmek demektir.
Sözü fazla uzatmadan konuya girelim. Hepimizin inandığı tek bir Tanrı var mı? Var.
O zaman onun görevlendirdiği ve bizlere doğru yolu gösterdiğine inanılan Zebur,
Tevrat, İncil, Kuran, bunlardan hangi kitaba inanacağız? Bu kitaplar bu öğretiyi
yaymaya çalışan peygamberlerin ölümünden elli, yüz yıl sonra yazılmış. Bu tanrının
görevlendirdiğine inanılan ve adına peygamber denilen kişiler en yüce dinin kendi
dinleri olduklarını da söylememişler. Onlar, dünyalarını değiştirdikten sonra arkada
kalan inananlar en yüce din bizim dinimiz diye savunmuşlar.
Böyle olunca da o dine mensup grubun diğer inanan insanları kendi dinlerine davet
etmiş, kabul etmeyen ülkenin insanlarına savaş açmıştır. Tarihe Din savaşları olarak
geçen bu savaşlarının kimin adına açıldığı bilinmiyor? Araştırın ve Dünya da
neredeyse bütün savaşların din adına yapıldığını göreceksiniz. En çokta Haçlı
Savaşları ile dünya kana bulanmıştır.
Bütün dinler Tanrı’nın rızasını kazanma öğretisidir. Cenneti kazanmak için kan
dökerek mutlu bir gelecek kazanılmaz. Savaşda en çok insan öldüren askerin madalya
ile ödüllendirmenin bi anlamı var mı?
Bütün dinler de insanlığa hizmetin; hoşgörü ortamıyla kazanılacağını, ırk, ten, dil
farkı gözetmeksizin herkesin eşit yaşam hakkı olduğunu, bilimin önemini, kamu
mallarının korunmasını, yolsuzluk ve hırsızlık gibi sorunlarla mücadeleyi ön görür.
İnananla inandığı şey arasına kimseyi kabul etmediğini anlatan bu inanç sistemine
inanılmaz derecede aracı koyarak bütün dinler anlaşılmaz olmuştur. Kimin neye
inananacağını belirlemek sana mı kalmış?