Genel ekonomik sıkıntılar başta olmak üzere çözüm bekleyen çok fazla sorunumuz var.
Eğitim sisteminde yaşanan olumsuzluklar da en önde gelen ve geleceğimizi ilgilendiren temel sorunlu alanlarımızdan biri olmasına karşılık kamuoyunda yeterince tartışılmıyor.
Bu bağlamda son dönemde en çok konuşulan Mili Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasının üzerinde durmak gerekli.
MESEM bugün ortaya çıkmadı elbette ama kamu tarafından çocuk işçiliğinin teşvik edilmesi ve yaşanan çocuk ölümlerinin artması nedeniyle son dönemde sorunlar daha görünür hale geldi.

Konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşıldığını görmek mümkün.
Mesleki eğitim konusuyla ilgili ‘model tartışması’ yerine ‘denetim eksikliğine’ vurgu yapan çevreler var.
Diğer yandan “MESEM tümüyle kaldırılsın” diyen bir kesim de kitlesel etkinlikler yaparak toplumsal farkındalığı arttırmaya çalışıyor.
Daha çok ‘denetim eksikliği’ üzerinden konuyu değerlendiren çevreler tarafından dünyadaki uygulamalardan örnekler anlatılıyor.
Örneğin Finlandiya mesleki eğitim veren işyerine “Eğitim kurumu lisansı” veriyor.
Hollanda’da okul ve işyerleri denetimi ‘günlük raporlarla’ yapıyor.
Almanya’da işveren ‘kurallar çerçevesinde’ çocuğu koruyor.
Örnekler çoğaltılabilir ama ülkedeki yönetim anlayışı ve denetim konusu öne çıkıyor.
Ülkemizdeki uygulamaya bakıldığında ne yazık ki çocuklar denetimsiz ortamlarda taciz ve kötü muameleye uğruyor.
MESEM kapsamında çocuklar fabrikada, atölyede, tehlikeli ortamlarda ağır işlerde çalıştırılarak ucuz işgücü piyasasının malzemesi haline gelmiş durumda.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin (İSİG) verilerine göre yılbaşından bu yana 85 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti.
İşçi Sağlığı ve İş güvenliği koşullarından uzak çalıştırılan çocuk işçiliği büyük bir sorun olmaya devam ediyor.

Çocuk işçiliğini teşvik eden ekonomik nedenlerin de üzerinde durmak gerekli.
Bu noktada ailelerde ‘geçim yükünü’ çocukların üzerine yükleyen anlayış sorgulanmalı.
Ayda 6 bin TL’ye çalıştırılan çocuğunun durumundan şikayetçi olan bir veli bu baskıyı çocuğuna yaşatmamalı.
Ucuz işgücü ve emek sömürüsü karşısında güçlü tepki verilmemesi çocukları korumayan zihniyete alan açmaya devam ediyor.
Çocuk haklarını gözetmeyen sosyal politikalar da çocukları kendi tercihleri dışındaki alanlara yönlendiriyor.

MESEM uygulamasına bakıldığında haftanın 4 günü işyerinde, 1 gün okulda olan çocukları:
Okullar yeterince takip etmiyor.
İşyerlerinde ne yaşandığı düzenli rapor edilmiyor.
Sosyal devlet çocuklara sahip çıkmıyor.

Böylesine olumsuz bir tablo karşısında;
Milli Eğitim Bakanı kamuoyu vicdanının derinden yaralayan bir açıklama ile “Eğitim mevzuata, şartlara uygun” diyebiliyor.
Çocuklarımız zor ve denetimsiz ortamlarda yaşamlarını kaybederken sorunları görmezden gelen Bakana itirazlar ‘daha yüksek perdeden’ yapılmalı.
Milli Eğitim Bakanı ara tatilin ne zaman olacağı ile uğraşmak yerine mesleki eğitim konusundaki sorunlara yeni bir anlayışla çözüm getirmenin arayışı içinde olmalı.