Chris Lewis ve Pippa Malmgren’in   Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında  çıkan  “ Liderlik Laboratuvarı/ 21. Yüzyılda Liderlik”  kitabını okuyanlar günümüz dünyasını  anlamanın ip uçlarını yakalayabilir.

Kitabı  okurken, bizdeki  siyasetçinin  “eksikli”  bir yanını zihnimizde netleştirebiliyoruz: Bu satırların yazarı, 1950’dan bu yana 71 yıldır  siyaset adamlarının kendilerini anlatma  tarzını, dilini izleyenlerden biridir… 

Siyasetçilerimizin kendi dönemlerinin  başlangıcını “milat” sayan bir anlatım  tarzı var. Daha önce  iktidar olanların kendi koşulları içinde yaptıkları çok az  dile getirilir. Ülkede  yapılan  her şeyin  kendi  dönemlerinde yapıldığını anlatarak ne denli  becerikli, yetkin, üretken  olduklarına kitleleri inandırma  çabası bir hayli yoğundur.

Siyasetçilerimizin bir başka  “eksikli” yanı, kendi dönemlerinde  başka örneklerle  “karşılaştırma” yapmaktan kaçınma  kurnazlığıdır. Ayrıntıyla ilgili olmayan, “inançtan düşünceye geçememiş”  kitleleri  kolayca manipüle  etmek için yaptığı işin maliyetini, aynı zaman aralığında başka  toplumların yaptıklarının nicelik ve niteliklerini  karşılaştırmazlar… Bir süre  sonda  söylediklerini bir “inanç” haline getirirler. 

Toplumun akademisyenleri, düşünürleri, kanaat önderleri de  yapılanları “karşılaştırmalı üstünlük” ölçüsüne vurarak anlatmadığı zaman, siyasetçi kolayca   “habbeyi kubbe” yaparak kendini anlatır.

İhracatımızın  artması elbet ki bütün yurttaşları  sevindirmeli…Ama sizinle aynı dönemde yola çıkan Güney Kore’nin,  Çin’in, Hindistan’ın ve Vietnam’ın  ihracatındaki  artışı, ihracattaki  “net döviz katma değerini”  birlikte  değerlendirmezseniz, kendinizi abartmanın  tuzaklarına yakalanırsınız.

Diyeceksiniz ki  Güney Kore ve   Vietnam’ı  anladık da,  Çin ve Hindistan gibi büyük nüfuslu ülkelerle karşılaştırma  ne denli geçerli olabilir?

Kolayı var, o ülkelerin nüfusunu sizin ülkenizin nüfusuna böler, kaba bir sentetik ölçü elde ederek değerlendirme yapabilirsiniz. Hiç  ölçü   kullanmadan  “aşırı ve noksan değerlendirme”  tuzaklarına yakalanmaktansa, kaba da olsa  bir ölçü  kullanmak atılmış olumlu bir adım olacaktır.

Yazının girişinde  sözünü ettiğimiz  kitabın yazarları  bize  ülkemizde yapılanlarla  başka ülkelerde yapılanları  karşılaştırma fırsatı yaratıyor… Çin,  31 eyaletini 29’unda  “yüksek hızlı tren” hizmeti  götürmüş…Kuzeybatıdaki  Tibet ve Ningxia eyaletine yüksek hızlı tren hizmeti erişememiş… Bu gerçekliği  ele alıp  bizde Böyük- Bilecik,  Pamukova- İstanbul hattı ile  Ankara- Sivas ve Osmaneli-Bursa  yüksek hızlı  tren  hatlarındaki  gecikmeyi  açık yürekle sorgulasak iyi  olmaz mı? Çandarlı’da  dalgakıranları  biten  konteyner limanı  projesini  sorgulayan bir televizyon programında  olup bitenleri  millete  anlatmak milletin hakkını  millete  teslim etmek olmaz mı?

Kitapta The Economist’den aktarılan bir  bilgi var: Çin’in  “Bir Yol Bir Kuşak” projesi, ABD’nin  Batı Avrupa’nın  kalkınması için uyguladığı Marshall Planı’nın  7 katı  finansal boyutları olan bir girişim. “Bir Yol Bir Kuşak” 5 trilyon ABD  doları harcama  gerektiren bir küresel proje…Dünyayı  kapsıyor. Bizdeki büyük projelerin hangi gerekçelere dayandığını net olarak bilen çık sınırlı.

Ülkenin geleceği için yapılan her işi alkışlamalıyız…  Projelere  harcanan her kuruşun da  hesabını  sormalı ve  bilmeliyiz… Kulluktan  yurttaşlığa geçiş budur…Söylenen her söze  sorgusuz inanmak değildir…