Eskiden herkesin evi bahçeliydi.
Bahçenin içinde en az iki meyve ağacı vardı.
Ağaçlardan biri dut ağacı diğerleride kayısı, kiraz, elma olurdu.
Çocuklar birbirinin bahçesinde yerlere dökülen meyveleri yerdik..
Onun için o devrin çocukları al yanaklı olurdu.
Kolay kolay hasta olmazlardı.
 
Ama kimse bahçesinde mangal yakıpta et kızartmazdı.
Babalarımız: “Etrafı kokutmaya gerek yok” derdi. 
İllede mangal yaktığı zamanda ne pişirdiyse komşusuna da verirdi.
Hem sağındaki hem solundaki komşusuna kokuttuk komşum denirdi.
Sonra ekmek arası iki üç köfte koyulup verilirdi.

O zamanlar “komşu komşunun külüne muhtaç” denirdi.
Burada sözü edilen kül; odun sobasında yanan odunun külüdür.
Sabunun olmadığı zamanları çoğumuz bilmeyiz.
İşte o zamanlarda bu odun külleri biriktirilirmiş! 
Neden mi?
Çamaşırlar sabun olmadığı için bu külle yıkanırmış.

Şimdi herkes ne yediyse internetteki sayfasına koyuyor.
Eskiden bizler yolda bişey yemezdik. 
Ayıp sayılırdı. Çünkü herkes feraset sahibiydi.