Geçen hafta, hakkında kesin bilgimizin olmadığı şeylerin arkasından gitmemek gerektiğini yazarak, toryumla ilgili bilmemiz gereken temel bilgilerle ilgili sorular yönelttim.
Bir sorunu çözmenin en önemli gücü, entelektüel düzlemde gereken belge ve bilgilere sahip olmaktır.
Toryum madenine sahip çıkmak için malumatın ötesine geçmek, ayrıntı bilmek ve bildiklerimizi anlamlandıracak eylemlere yönelmek gerekiyor.
Önce, ister kıt, ister nadir, isterse başka bir sözcükle niteleyelim, çağımızda madenleri değerlendirirken “bakış açımızı” gözden geçirmeliyiz.

Hepimiz için “bakış açısı ayarı” yapacak hazır bilgi var: Özge Öner’in 10-16 Ekim 2025 günlerini kapsayan Oksijen’de yer alan “Nadir Zamanların Madeni” başlıklı yazısından bazı genellemeleri ödünç alalım:

• “Kritik madenlerin biriktirdiği güç yerin altında değil, zihnin derinliklerinde aranıyor. Türkiye ise kendini madenle tanımlıyor; özgür çağ, madenleri sağlayanların değil, dönüştürenlerin çağıdır.”
• “Enerji üretimi aynı zamanda anlam üretimidir.”
• “Türkiye’nin zenginliği yeraltında değil, keşfedilmemiş kurumsal aklındadır.”
• “Nadir sözcüğü burada yanıltıcıdır. Çünkü bu elementler doğada az değil; jeologların sık kullandıkları ifadeyle, yeryüzü kabuğunda bol ama piyasada azdır. Onları değerli kılan şey, kıtlıktan değil, ekonomik olarak erişilebilir ve işlenebilir olmalarıdır.”
• “Asıl mesele, cevheri yerin altından çıkarmak değil, onu bilgiye, teknolojiye ve stratejik güce dönüştürmektir.”
• “Nadir elementlerin kaderi, artık jeolojik rezervlerin değil, kimyasal zekânın kimde olduğuyla belirleniyor.”
• “Kritik madenler çağında güç, artık toprağın altında değil, zihnin derinliklerinde aranıyor. Servet yeryüzü kabuğunun kimyasında değil, insanın kavrama kapasitelerinde birikiyor. Çünkü bu yeni enerji düzeninde mesele, kimin neye sahip olduğu değil; sahip olunan kaynağın hangi bilgi, hangi teknoloji ve hangi tahayyül üzerinden anlam kazandığıdır. Maden artık yalnızca jeolojik bir varlık değil, epistemolojik bir sınavdır: Bilgiyle işlenmediğinde doğayı zenginleştiremediği gibi toplumu da yoksullaştırır.”
• “Güç artık enerji arzında değil, enerji aklının kimde olduğunda toplanıyor. Kritik madenler çağında bir ülkenin jeolojisi kaderini belirlemez; o kaderi belirleyen şey, o jeolojiyi hangi kurumsal kapasiteyle, hangi etik ve hangi entelektüel idrakle yönettiğidir.”
• “Artık mesele rezerv değil, o rezervin kim tarafından, hangi değerler sisteminde işlendiğidir.”
• “Çağ, madenleri çıkarmanın değil, dönüştürmenin çağıdır.”
• “Bu ülke, toprağı kazdığında yahut üstüne gelişigüzel bina diktiğinde değil, o toprağın kimyasını teknolojiye çevirdiğinde güç kazanır.”
• “Küresel ekonomide asıl maden, bilgi zincirinin hangi halkasında durduğunuzdadır.”
• “Çin’in kimyasal üstünlüğü laboratuvarlarının çokluğundan değil, planlama disiplininden geliyor.”
• “Oluşmakta olan değerler zincirinin bir halkasında bile eksik kalırsan, başka bir gücün ekosistemine mahkûm olursun.”
• “Kurumların itibarı zayıfladığında hiçbir yatırım uzun vadeli olamaz. Hukukun öngörülebilir olmadığı, çevre raporlarının politik olduğu, yerel yönetimlerin devre dışı bırakıldığı bir ülkede ‘sürdürülebilir kalkınma’ yalnızca bir slogandır.”

Herkes “toryum ciddiyetini” içselleştirirse, toplumsal güç oluşur. Hakikat arayışında emek ve zaman yatırımı yapmak gerekiyor. Aksi hâlde “iyi niyetli cehalet ile art niyetli ihanetin ulaştığı aynı kapıları çalarız!”