Mavi Gezegenimize bir şeyler oldu. Son yıllarda mevsimler bir tuhaf, neredeyse kış geçirmedik, yıllardır kar yüzü görmedik, yağışlar azaldı. Yazlar kurak geçmeye başladı. “Ahh nerde o kışlar, baharlar” der olduk. Şöyle bardaktan boşanırcasına yağış almadı toprak derken Mayıs ayının son günlerine geldik, sağanaklardan, serin havadan bezginlik getirdik. Havalar ısınır diye beklerken, üç beş günlük güneşin sıcak yüzünün ardından yine soğuk, yine ayaz. Hatta kar uyarısı geldi meteorolojiden. Bir yerlerde yükseklere yağdı bu ayın içinde.
Hava böyle sevimsiz, yürekler bahara hasretken, “nasılsa leylekler de gelmiş dur bakalım gidecek bu soğuklar” diye avuntuyla, sabırla beklerken, başka başka olumsuzluklar, acı haberler, ne beklediğimiz, gelmesi uzayan baharda tat bıraktı ne de yediğimiz aşta, ekmekte.
Zaten ülkenin ekonomisinin gidişatı belli, dolar aldı başını “ben gidiyorum” dedi. İnsanlarda alım gücü eridi bitti. Evlere seçim vaatleriyle dağıtılan makarnalara kıyma karışamaz oldu.
Eğitimde kaos, her yıl farklı uygulamalarla herkes şaşkın, gençler okusalar bir türlü okumasalar başka dert. Mezun olduklarında iş yok, yeni iş alanları açılmaz oldu. İş kazaları tavan yaptı. Sebep olanlar sırıtarak aramızda dolaşınca kamu vicdanı sızım sızım sızladı.
Yargıya güvensizlik, emniyet güçlerine inanmazlık aldı başını gitti. Bugün baş tacı edilenler ertesi gün kendisini kodeste buldu. Bir karmaşa, bir umutsuzluk.
İntiharlar, kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, anne babaların cinnetleri, yoksulluk, var olan her şeyden alamama baskısı.
Talan edilen orman arazileri, rant uğruna kıyılan, inim inim inleyen güzelim doğa. Kurutulan göletlere artık uğramayan kuş sürüleri, biten meyve bahçeleri, “kentsel dönüşüm” garabetine esir edilen, eski güzelliğe dair ne varsa bir kalemde silinen anılar, binalar, güzellikler.
Ayakların baş olma diretisi, başların ayakları kabullenmeme adına verdiği onurlu savaş.
Öyle çok olumsuzluk var ki hangi birisini saysam. Buna ne köşemin eni boyu müsaade eder ne de yazılarımın konu içeriği.
Kısacası zaten soğuk geçen, bir türlü gelmeyen, gelmeye naz eden “baharın” tadı kaçtı.
Bu hafta, seçilemeyen cumhurun başını belirlemek adına yine yeniden seçim sandıklarına gidecek oy kullanacak ülkemizin halkı, ne diyebilirim ki? Ya da Fuzuli’nin şu mısraları çok da uyar sanki buraya deyip sonlandırayım yazımı: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.