Ne kadar umsak inansak da, inanmak istesek de ruhların ölümsüzlüğüne, başka bedenlerde, başka zamanlarda yeniden hayata gelebileceğimize; kesin değildir bu hayalimiz, doğrulanmamıştır, bilimselliği yoktur.
     O nedenle, şimdi içinde olduğumuz, yaşadığımız hayatımıza sıkı sıkıya sarılmalı, olabildiğince kıymetini bilip değerlendirmeliyiz. Yani doğrusu bu. Böyle yapmalıyız.
     Yahya Kemal Beyatlı'nın o güzel şiirindeki dizelerde olduğu gibi: "Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile avunmak istemeyiz böyle bir teselli ile". Belki avunmak isteriz ama zaman zaman da korkarız, giden günlerin ardından bakıp, kalan günlerimize sahip çıkmaya çabalarız.
     Sonuçta, yaşadığımız hayatımız tek ve dönülmezdir. Elimizden geldiğince güzel geçirmeliyiz bu tek yaşamı. Bu uğurda çaba harcamalıyız, değerli kılmalıyız her günümüzü. Ama bu salt bize bağlı olmuyor ne yazık ki. İçinde bulunduğumuz şartlar, etrafımızdaki insanlar, bizleri idare edenler, dünya ahvali ve daha binlerde neden hayatımızı etkiliyor. Çoğu zaman da aşağıya çekiyor.
     Kendi düzeninin iyiliği, dinginliği, sakinliği yetmiyor, illaki dış etkenler didikliyor üç günlük hayattan zevk alma arzunu, isteğini.
     Özel yaşantına karışılıyor, dayatmalar, diretmeler, zindan ediyor gününü, geceni. "Öyle durma, böyle bakma, şöyle konuşma, onunla söyleşme, o fikrini açık etme, toplum kuralları, muhafazakarlık, örf, anane..."
     Özellikle de genç bedenler, genç zihinler isyan ediyor bu tür dayatmalara. Hayatlarını aşağıya çektirmek istemiyorlar çok haklı olarak. Çevresine zararı dokunmaksızın istediği gibi, özgür iradesi ile istediği yaşam tarzını sürdürmek istiyorlar.
     Eskişehir'de de genç nüfus, üniversitelerimiz sayesinde oldukça fazla. Sokaklarda, çevremizde serçe kuşları gibi cıvıldaşır bu gençler. Çok hoşuma gider toplu taşımalarda, alt katımda, üst katımda, otobüs duraklarında. Gözlerimle okşar, severim gençleri. Sorunlarını dillendirirler bazen yüksek sesle cep telefonlarındaki arkadaşlarına. İster istemez kulak misafiri olurum, keşke yardımcı olabilsem derim, bazen olurum da elimden geldiğince. Çok hoşlarına gider, karşılığında bir gülümsemeleri bir teşekkürleri bile yeter bana.
     Bazen yalnızlıklarını paylaşma adına kedi köpek sahiplenirler, çok da güzel bakarlar bu canlara. Sonra onları üzenler olur; ev sahipleri, komşuları istemezler nedense bu canları. "Atın, satın" tehditleri. Akıl sorarlar, yol yordam talep ederler, "ne yapalım" diye. Üzülürler, ayrılmak istemezler o canlardan. İsimleri vardır, sevmişlerdir, tatillerde memleketlerine gittiklerinde yanlarında taşırlar hiç üşenmeden.
     Hayatımızı aşağıya çekmeye çalışan düzenlere, kişilere çok da pabuç bırakmayalım derim ben. Bu yaşam bizim ve bir kereliğine gelmişsek eğer, istediğimizce, gönlümüzce yaşayalım. Kedimizle, köpeğimizle, sevdiğimizle, nasıl hoşumuza gidiyorsa öyle.