Yazının başlığını oturtunca bir süre düşündüm;
-kim okur, belli yaş diliminden kaç kişi yaşamaya devam ediyorsa, onların dışında kalan kaç kişi ne anlar?!?
Öyle ya “okka” diyorum ki, bunun Osmanlı’dan kalma bir ağırlık birimi olduğunu hatırlayan?..
Ya “kuruş” meselesi? Sanırım, AKP zamanında paramız liradan 6 sıfır atılınca, bir süre bakkal-market kasalarından para üstü olarak kuruşluk iade şeklinde 1 kuruşların ellere sıkıştırıldığını anımsayan olacaktır!..
Üstelik, kuruşun para değerimiz Türk lirasının yüzde biri olarak alt katı olduğunu ders kitaplarından öğrenmiş de olabilirler!.. Bugün itibarıyla kuruşun, 10 katının, 50 katının hiçbir satın alma değerinin kalmadığını da
işte bu çerçevede biliyor olmalılar.
Okka mı? 1.283 grama karşılık gelirken günümüz ekmeklerinin beş katı kadar bir ağırlığın karşılığıdır!..
İşte bu çerçevede, nostaljik fiyatlandırma hatırlatmalarıyla akıp gidecektir bugünkü yazımız!..
Okka dedik ama kilo!..
Başlıkta evet, yazının başlığında Osmanlı’daki ağırlık ölçüsü birimini kullandık ama bugün onu bilen de kullanan da yok. Nedeni, annemin 8-10 kişi arasında değişen “geniş aile” için fırına attığı ekmeklerin büyüklüğü okka ölçüsündeydi. Üstelik ahalinin çoğu da 1000 gramlık bir ağırlığa okka dediğini bilen biri olduğumdan olsa gerek!..
Konuya hatırlamamın nedeniyse iki önceki “CHP’nin seçim afişleri” başlıklı yazımdır. O afişlerden birinin görseli hatırlatmıştı bana. 1957 seçimlerinde kullandığı o afişin ana vurgulaması şuydu:
-Fiyatı artmayan tek madde EKMEK!..
CHP’nin iktidarı Demokrat Parti’ye bıraktığı 1950 yılındaki fiyatı belirtiliyordu en başta;
-Bin gramı 30 kuruş!..
Altında DP’nin 1957’deki ekmek fiyatı veriliyor: O da 30 kuruş! Ama gramajı farklı;
-Bin gramdan 570 grama düşmüş olarak!..
Hani günümüzde, ekmek üreten kimi fırıncıların “zam yaptık dememek için” gramajı düşürmek türünden bir kurnazlık!.. Anlaşılmıştır;
-Fırıncılarınki ekonomik, siyasetçilerinse oy kandırmacası!..
***
Hatırlıyorum, şehrimizde o kurnazlık 70’li yılların Belediye Başkanı rahmetli Selami Vardar’a sökmezdi! Zaman zaman fırınları denetlettirir, ciddi gramaj kontrolü yaptırırdı. Dahası, fırıncıların zam talebiyle geldiklerinde onların hesabını bizzat inceler; tuzundan suyuna, unundan işçiliğine kuruşuna kadar hesaplar, fiyatı belirlerdi. Kartvizitinde yazdığı gibi;
-Hesap uzmanıydı!..
Ekmek Karnesi ve Bayat Pazarı!..
Bakın, ekmeğin karne ile satıldığını hatırlamıyorum işte!..
Ne var ki, 10 yıllık iktidarları döneminde Demokrat Parti ve onun oyuna talip olan siyasi partiler ve onların ideologları, hatta günümüz siyasetinde var olan AKP’nin başındakiler bana ve milyonlara hatırlatır oldular:
-Bu cehape var ya halka karne ile ekmek satmanın mucididir!
Karaladıkları dönem 2. Dünya Savaşı yıllarıdır. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bir yandan savaşın bize bulaşması olasılığına karşı önlemler alırken (buğday stoku gibi), diğer yandan usta diplomasisiyle halkını savaşın sıkıntılarından uzak tutma başarısını gösteren liderdir.
O karneyle ekmek tedbiri olur, anlamlarla tekrarlanınca dayanamamış şu anlamlı çıkışı yapmıştır;
-Belki çocukları şekersiz bıraktım ama babasız bırakmadım!..
***
Yukarıdaki ara başlıktaki “Bayat Pazarı” vurgusu da nedir derseniz kısaca anlatayım:
Belli yaşlardaki çoğu kişi, Sakarya Caddesi’nin hemen girişindeki yerin adını “Bayat Pazarı” olarak hatırlar. Oysa orada “bayatlamakla” ilgisi olmayan ikinci el giysi, ayakkabı ve kullanılmış ev eşyaları satılırdı.
Bu nedenle neden “Bayat” olarak anıldığını merak ederdim. Bir 25 yıl kadar önce oranın kadim bir esnafı ile tanışmış, sormuştum aklımdakini.
“-Ekmeğin karne ile satıldığı günlerdi. Çoğunlukla Sivrihisar ve Sakarya Caddesi ve diğer yerlerde ekmek üreten fırınlar, satamadıkları bir iki günlük ekmeklerini at arabalarıyla buraya getirir, yarı fiyatına satarlardı. Pazarın ismi o günlerden ‘Bayat’ olarak kaldı, öyle anılıp gitti.”
***
Evet, bu yazı günümüze de, yaklaşık 70 yıl öncesinin ekmek fiyatını (bugünlere gönderme yapmadan) hatırlattı!..
-Hiç bayatlamayacak bir nostalji oldu sanırım!