Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. Yıldönümünü coşku ve heyecanla kutlamaya hazırlanırken tam da bugünlerde “Cumhuriyete ve değerlerine yapılan saldırıları” düşünmemek elde değil. 
Hepimizi derinden yaralayan “Bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, lügatimizi, alfabemizi, dilimizi bütün düşünce setlerimizi yok etmiştir” ifadesinin üzerinde durmak gerekli.
DİL DÜŞMANLIĞI
CUMHURİYET DÜŞMANLIĞININ
Hangi aşamaya geldiğini görmek gerçekten de çok üzücü.
Diğer yandan bu ifadeyi kullanan kişinin iktidar partisinin grup başkan vekili olmasını da ayrıca not düşmek gerekli.

Son yıllardaki uygulamalara bakıldığında Cumhuriyetimiz, çağdaşlık yolundaki temel doğrultu olan “laiklik ekseninden” kaydırılmaya çalışılıyor.
“Dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi” kapsamlı bir şekilde ilerliyor.
Okullarda sarıklı, cübbeli veya kara çarşaflı öğretmenler göreve getiriliyor.
Dünya görüşünün yansıması olarak böyle giyinen bir öğretmen ‘öğrencilere ne verebilir, ne anlatabilir’ gerçekten de yazarken bile kendimi kötü hissediyorum.
Ders programları, Atatürk’ü ve şanlı kurtuluş savaşı mücadelesini yok sayan bir anlayışla yenileniyor.
MEB dinci dernek ve vakıflarla iş birliği içinde, eğitim sistemi ‘Değerler Eğitimi’ adı altında bu yapılanmalara terk edilmiş durumda.
4+4+4 yasası ile özellikle kız çocuklarının okullaşma oranında büyük bir düşüş yaşanıyor.
Kız çocukları okula gönderilmek yerine ne yazık ki çocuk yaşta evlendiriliyor.
Diğer yandan büyük kentlerin sokaklarında çok sayda kişinin katıldığı ve Emniyet güçlerinin müdahale etmediği ‘zikir görüntülerine’ tanık oluyoruz.

Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ‘kadın erkek eşitliği’ konusu ise son dönemde en çok gerileme yaşanan alanlardan olmaya devam ediyor.
Kadının giyimi, makyajı, yaşam tarzı, doğuracağı çocuk sayısı siyasetin temel malzemesi olarak gündemden düşmüyor.
Ne yazık ki kadını ikinci sınıf olarak gören anlayış iş başında.
Kadına yönelik şiddetle yeterince mücadele edilmediği gibi önemli bir yasal güvence olan “İstanbul Sözleşmesi” hukuksuz bir şekilde yürürlükten kaldırıldı.
Kadınlar sahipsiz, devlet tarafından yeterli tedbir alınmadığı için şiddetin kurbanı olarak yaşamını yitiriyor.

Güçler ayrılığının yerine güçlerin tek elde toplanması nedeniyle çok önemli ‘yönetsel sorunlar’ yaşanıyor.
“Denge-denetleme sistemi” olmadığı için kamusal hizmetlerde keyfiyet ve verimsizlik artıyor.
Kadrolaşma, kamu hizmetinde liyakati gölgeleyen çok önemli ve yaygın bir sorun.
Haksız ve hukuka sığmayan yargı kararları toplum vicdanını yaralamaya devam ediyor.
Son çıkarılan ‘basına sansür’ olarak adlandırılan yasa ise temel bir hak olan toplumun haber alma hakkının önünde çok ciddi engel oluşturuyor.
Anayasa ile teminat altına alınan temel hakların tartışılması ise ‘demokratikleşme süreçlerine’ zarar veriyor. 

Yaşanan tüm bu olumsuzluklara karşın yine büyük önder Atatürk’ten aldığımız güçle Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için geleceğe umutla bakıyoruz. 
Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Yekta Güngör Özden bir konuşmasında:
1905 yılında henüz öğrenciyken Atatürk’ün “Bu topraklarda Cumhuriyet kurulmalı, Latin alfabesine geçilmeli ve kadınlarımız kara çarşaftan kurtulmalı” fikrini savunduğunu söylemişti.
“Cumhuriyete tepeden inme diyenler aslında Cumhuriyetin milli mücadeledeki asıl amaç olduğunu unutmamalı” diye de eklemişti. 
Böylesine güçlü bir vizyonla kurulan Cumhuriyetimiz çok çeşitli engellemelere karşın hiç kuşku yok ki çağdaş değerlerden ayrılmadan yüzyıllar boyu varlığını sürdürecektir.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. Yıldönümü kutlu olsun.