Kütahya’nın Simav ilçesinde yaşanan 5.4 büyüklüğündeki deprem, yalnızca merkez üssünü değil, komşu illeri de derinden etkiledi. Eskişehir’de vatandaşların panikle sokaklara çıkması, aslında yıllardır bildiğimiz ama çoğu zaman unuttuğumuz bir hakikati yeniden hatırlattı: Deprem bu coğrafyanın değişmez gerçeğidir.

Bilim insanlarının ortak uyarısı açık: Artçılar sürecek, risk bitmiş değil. Üstelik bu sadece Kütahya için değil, Eskişehir için de geçerli. Fay hatlarına yakın bir şehirde yaşıyoruz ve bu, kader değil; bilimle, planlamayla ve kararlılıkla yönetilmesi gereken bir risk.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, vatandaşlara “evine güvenmeyen çadırda beklesin” derken; Prof. Dr. Hasan Sözbilir, bölgede stresin boşaldığını ama tekrarının mümkün olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Osman Bektaş’ın “daha büyük deprem sürpriz olmaz” sözleri ise hepimize ders niteliğinde. Bu değerlendirmeler, kulağımıza gelip geçici bir haber olmamalı; geleceğimizi planlarken yol gösterici olmalı.

Peki Eskişehir ne yapmalı?

Bu deprem bize bir kez daha kentsel dönüşümün ertelenemez bir zorunluluk olduğunu gösterdi. Yalnızca yeni binalar yapmak değil, var olan yapı stokunu bilimsel ölçütlerle test etmek, güçlendirmek ya da yıkıp yeniden yapmak zorundayız. Depremi “olacak mı, olmayacak mı?” diye tartışmak yerine, “olduğunda ayakta kalabilecek miyiz?” sorusuna cevap aramalıyız.

Unutmayalım: Deprem değil, çürük yapılar öldürür. Bugün sokaklara panikle çıkan Eskişehirlilerin yarın kaygısızca evlerine dönebilmesi için tek yol, bilimi rehber edinmek ve tedbiri önceden almaktır.