Bir toplulukta kim ayrıştırılıyorsa, kim dışlanıp ötekileştiriliyorsa ondan yana olmak ve tavır almak insanlığın gereği ve ödevidir, buna “mazlumun, zayıfın, düşkünün yanında olmak” denir. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı seçimleri bahane edilerek Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden mezhep ayırımcılığı vizyona sokuldu. Gerçi mezhepçilik her daim bu ülkenin üzerine karabulut gibi çökmüştür, Sivas ve Kahramanmaraş olayları asla unutulamaz. 21. yüzyılda mezhep, ırk, din, cinsiyet gibi meseleleri dillendirerek siyaset yapmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansının “Aleviliği” yüzünden zor olduğu önermesi ne yazık ki TİP milletvekili ile İYİ Parti milletvekilini bile aynı söylemde buluşturabiliyor. Bu seçimin çok hayati bir seçim olduğu gerçeği bir yana; siyaset toplumu dönüştürme sanatıdır, gericiliğe teslim olmak değil. Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini bir sorun olma niteliğinden çıkarmak, özgürce yaşanabilecek bir ülke yaratmak ve onu geleceğe taşıyabilmek açısından müthiş önemlidir. Mesele Kılıçdaroğlu’nu sevmek, kendisini başarılı ya da başarısız olarak görme meselesi dışındadır…
Ülkenin %70’i Sünni ve muhafazakâr vatandaşlardan oluşmuştur, “Kılıçdaroğlu Alevî olduğu için kazanma şansı yok, Türkiye Alevî bir cumhurbaşkanı seçmez” şeklindeki iktidarın yaratmaya çalıştığı bu bölücü havaya teslim olursanız bundan sonra da sürekli olarak iktidarın dayatmalarına mahkûmsunuz demektir. Artık yaşanabilir bir ülke yaratma adına yıkılması gereken en önemli paradigma budur. Siyasette renkler, ırklar, milliyetler, cinsiyetler değil, fikirler, projeler, politikalar yarışır. Doğuştan gelen özellikler değil, emekle üretilen ve sonradan kazanılan nitelikler önem taşır. Dahası bir insan kimliği, ırkı, mezhebi nedeniyle ötekileştirilmişse ona daha fazla alan açılmasını gerektirir. Azınlıkların hakkını koruma esaslı içeriği ile demokrasilerin de asıl gerçeği budur. Bu mesele artık Kılıçdaroğlu’nun veya altılı masanın isteği olmaktan çıkmış, Kılıçdaroğlu’nu sevip sevmemekten bağımsız, Türkiye’nin uygarlık yolundaki turnusol kâğıdı işlevini görmeye başlamıştır. Dünyada gelişimin dinamiği haline dönüşen bilişim, yapay zekâ, biyoteknoloji gibi alanlarda gelişmeyi “nasıl yakalarız” diye konuşacağımıza halen etnik ve inançsal kimlikleri konuşuyor olmamız katetmek zorunda olduğumuz mesafenin uzunluğunu gösteriyor. Eğer bu sınav aşılır, kimlikler demokrasi yolunda birer engel olmaktan çıkarsa ülkenin önü açılacak, Cumhurbaşkanlığı seçimi beklenen getirisinden çok daha fazlasını yapacaktır…