Eskişehir’ de güneşli bir sonbahar gününde başladığım öğretmenlik mesleğimin ilk yıllarıydı, Bahri Dağdaş  da  Tarım Bakanlığı görevini ürütüyordu.
Et üretimi o zaman da ülke gündeminden hiç düşmüyordu. Et arzının yetersizliği, fiyatların yükselmesi üzerine, Bakan Dağdaş  da “At eti yenmeli” diye önerdi.
Tarım Bakanı Dağdaş’ın sözleri bütün ağırlığıyla ülke gündemine oturdu; özellikle yazılı medyada konunun değişik boyutları dillendirildi. Mizah  da harekete geçti. Gazetelerde kısa taşlamalar yazan şair Umut Yaşar Oğuzcan bir dörtlükle tartışma kervanına katıldı:

“At eti yensin” demiş Sayın Tarım Bakanı,
Sırası gelmiş iken  dağdaşı taşlayalım
Memlekette atlara örnek olsun diye
At eti yemeye “Kırat’dan” başlayalım!”

Genç okuyucularımıza anımsatalım: “Kırat”, o dönemde iktidar olan Adalet Partisi’nin simgesiydi.
Umut Yaşar Oguzcan’ın dizelerini okuduğumda 22 yaşındaydım, şimdi 80 yılı geride bıraktım. Yarım asırdır “et arzı, et fiyatları ve yurttaşın beslenmesi” konusu ülke gündeminden hiç düşmedi; bütün güncelliği ve önemiyle tartışmalar arasında yerini koruyor.
Kendine doğru sorular yönetmeyen bireyler, topluluklar ve toplumlar sorunlarına etkili çözümler üretemiyor. Hepimiz bir ulusun bireyleri olarak eksiklerimizin ne olduğunu kendimize soralım:
“Bir toplum yarım asrı aşan bir süre, hayvan besiciliği ve  et arzı yetersizliğini tartışıyor da, soruna  kalıcı bir çözüm bulamıyorsa, bunun anlamı nedir?”

Akıl tutulması mı var?

Hangi bilgeye başvurursanız vurun, hangi bilimsel araştırmanın izini sürerseniz sürün, hangi anlamlı birikimin özüne inerseniz inin size, “Bir sorunun tanımlanması, çözümün yarısıdır. Tanımladığınız ve  betimlediğiniz bir sorunun geleceğini de belirlersiniz!” diyecektir.
Et üretimi  beslenme  sorunumuzun önemli bir parçasıdır; hiç kimsenin bu sorunu görmezden gelme gibi bir lüksü yoktur.
Eğer et sorununu, en azından benim bildiğim kadarıyla, yarım yüzyıldan fazla zamandır tartıştığımız halde  çözüm  üretememişsek, kendimize ayna tutmanın ve sorgulamanın tam zamanıdır.  Et üretimi  gibi hayati bir sorunun bu kadar sürüncemede kalmasının ardındaki “ akıl tutulmasını” anlamaya çalışmak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Et üretiminin bileşenlerine göz atalım:   Toprak ve mera, mera ıslahı, damızlık havan, kaba yem, masif yem ve  yem maliyetleri, veterinerlik hizmetleri, hayvan sağlığı için ilaç, uygun ırk seçimi, uygun barınma alanları, hayvan yetiştirme işletmelerin ölçeklendirmesi, yakın ve uzak ülkelerdeki  hayvan  yetiştirilmesinin karşılaştırmalı üstünlüğü,  mezbaha, dağıtım zinciri, kasap altyapıları, yerel ve merkezi yönetimin gözetim ve denetim sistemleri, üretim arzını artırmak için  teşvik sistemleri  ve diğerleri.
Bir savaşta barut ve cephane ne anlama geliyorsa, hayvancılıkta, özellikle de mera-odaklı besleme sistemlerinde “mera”  o anlamdadır.

Mera ve mera ıslahı işin özüdür

Kendimize yukarıda saydığımız bileşenlerden sadece  “mera” sorunuyla  ilgili  bazı sorular soralım:

Ülkemizde ne kadar mera alanı var? Meralarda ot yetiştirme süresi ne kadar? Mera ot bileşenlerinin besleyiciliği ne durumda? Bugünün koşullarında  geleneksel meralarda   küresel rekabete uygun hayvan beslenebilir mi?  Meralarımız geleneksel iklim etkileşimi, iklim değişikliğinin gerektirdiği tedbirler, mera islah çalışmaları hakkında net ve güvenilir veri  var mı? Son çözümlemede ülke ihtiyacına ciddi katkı yapacak mera-odaklı besicilik olanakları var mı?

Mera sorununda net bilgi yoksa yapılacak işleri nasıl koordine eteriz, küresel rekabet için hangi alanlara odaklanabiliriz?
Merdiven yukarıdan aşağıya süpürülür: Hayvan yetiştirmenin  temel bileşenlerinden biri olan "mera” konusunda net bilgiyi üretmeden, sürdürülebilir bir et arzı nasıl  güven altına alınır? 
Mera-odaklı besicilikle ilgili  “dinamik bir envanterle” işe başlamadığımız, merdivenin bu ilk basamağını süpüremediğimiz sürece biz et sorununu bir asır daha konuşur dururuz.
Eskişehir’de  siyasi irade  temsilcileri, bürokrasi, yerel yönetim sorumluları, sivil inisiyatifler  kent ölçeğinde  mera konusunu kendi ölçeklerinde dert edinmeli; fırsatlar ve tehlikeler, olanaklar ve kısıtlar net olarak bilinmeli, ona göre hareket edilmeli ki sonuç alabilelim.