Teklifim pek çoğunuza cazip gelmemiştir eminim ama bakın çok uzun bir zaman süresi değil alt tarafı bir gün. 24 saat gece ve gündüz onların gözünden bakın bir kerecik te olsa dünyaya, hayata. Anlatımım, canlandırmam, sokak hayvanları için, hani şu sahipsizler için geçerli.

Eviniz yok, önünüz kış. Sokaklardasınız, ıslak, buzlu kaldırımlar yatağınız. Bazen oralardan bile kovulmaktasınız. O zaman, eğer bulabilirseniz, köpekseniz park etmiş bir araç altına, kediyseniz o aracın motoruna girer, sığınırsınız. Karnınız aç, taze temiz su bulamamışsınız uzun günler boyunca, aileniz yok, annenizden, kardeşlerinizden çok ufakken koparılmışsınız, hatırlamıyorsunuz bile onların sıcaklığını. Birkaç kendi cinsinizle birlikte olmaya kalksanız anında “çete kuruyor” yaftasını alırsınız. Dost bildiğiniz insanlar çoğunlukla çok acımasız, sizi istemiyor, hakkınızda türlü şikayetlerde bulunup, o gitmeye hep korktuğunuz belediyelerin barınaklarına aldırıyorlar. Akıbetiniz meçhul oluyor bazen o merkezlerde, kaybolup gidiyorsunuz bilinmezliğe. En son Kayseri belediyesinin bakım evindeki tam 700 can gibi.

Kırsaldasınız, halbuki adınız “evcil hayvan”. Kentsel dönüşümde size yer olmadığını söylüyor koca koca adamlar, yöneticiler, yazarlar. Oysa kırda yaşam şehirdekinden çok daha zor; İliklerinize işleyen kışın soğuğu, susuzluktan kavrulduğunuz sıcak yaz ayları, dağ taş kaya, toprak.

“Pist”ler, “hoşt”lar, size hitap şekilleri. Hani bir söz var “ it baharı görmüş ama yediği taşı Allah bilir”. Öyle işte, istenmeyen canlarsınız. Oysa doğa yaşamanızda yarar görmüş ki bir batında beş on taneniz birden geliyor dünyaya. Az sayıdaki insan dostlarınız, “madem istenmiyorsunuz üremenize çare bulunsun” diyor, onu da çok fazla dikkate alan yok. Her şeye ödenek ayıran yerel yönetimler size bütçe ayıramıyorlar nedense.

İşe yaramadığınız düşünüldüğü gibi, bir “can” olarak ta kabul edilmiyorsunuz, sizi koruyan yasada bile “mal” sayılıyorsunuz. Ölünce, “öldü” denmiyor size, “telef oldu” diye anılıyorsunuz.

Kiminiz alabildiğe yaşlı, yorgun, yıpranmış, adımlarını zor sürüklüyor, sokaklarda bir baş okşamasına, bir tatlı bakışa hasret ölümü bekliyor, kiminiz el kadar bebekken yılgınlık duymaktasınız hayattan, dünyaya geldiğinize bin pişmansınız.

İşte siz, böyle bir “can” olduğunuz düşünün senede sadece bir kere. Empati kurun. Ondan sonra belki de sokaklardaki canlara daha farklı bakarsınız. Hoşştt! yerine, “gel kuçu, “ Pisstt!” yerine “pisi pisi” dersiniz.

Aslında onların yerine kendinizi koyduğunuzda yaşayacağınız daha çok şey olacaktır. Ben kısa bir kesit verdim sadece. Ev ortamına alıştırılıp da sonrasında sokakların acımasızlığına terk edilen canların yaşadıklarına mesela hiç değinmedim burada. Sayfalara sığmaz ki onların çileleri. Siz siz olun benim önerimi ciddiye alın, bir günlüğüne de olsa hayvanların yerine koyun kendinizi. Bu kadar bir fedakarlığı, eğer insansak borçluyuz zaten biz onlara.

Ece Bilgin

05/10/2016