Hamamyolu Yediler Parkı’nda bir araya gelen Kent Tarım Bahçecileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyeleri, ellerinde pankartlarla tek bir şey söylüyordu:
“Yıkım değil, çözüm istiyoruz.”
Bu cümle, aslında bir grubun değil; yüzbinlerce insanın duygusunu özetliyor. Çünkü hobi bahçeleri sadece küçük bir toprak parçası değil — bir nefes alanı, bir sığınak, bir yaşam biçimi haline geldi.
Bugün şehirlerde yaşayan milyonlarca insan, apartman dairelerinin dar duvarları arasında sıkışmış durumda. Betonun, gürültünün, ekran ışığının arasında yeşili özlüyoruz. İşte o birkaç metrekarelik bahçeler, birçok kişi için bu özlemin karşılığı oldu. Kimisi orada domates yetiştirdi, kimisi nane kokusuyla çocukluğunu hatırladı. Kimisi için ise emeklilik sonrası hayatın anlamıydı.
Ama şimdi bu alanlar, “imar kirliliği” gerekçesiyle birer birer yıkılıyor.
Evet, hukuki yönüyle konu tartışılabilir. Tarım arazilerinin amacı dışında kullanılması elbette bir meseledir. Ancak meseleye sadece bir “kaçak yapı” olarak bakmak, sosyal yönünü tamamen görmezden gelmek demektir.
Dernek Başkanı Zekeriya Çallı’nın sözleri aslında bu çelişkiyi anlatıyor:
“Bahçelerimizde inceleme yaptınız mı? Hobi bahçeleri zararlı mı, faydalı mı diye araştırdınız mı?”
Bu sorunun cevabı hâlâ verilmedi.
Gerçekten zararlı mı, yoksa tam aksine şehir insanının doğayla yeniden bağ kurmasına, yerel üretimin canlanmasına katkı mı sağlıyorlar?
Bir düşünelim…
Bu insanlar orman yakmıyor, çevreyi kirletmiyor, devasa beton binalar dikmiyor. Kendi küçük alanlarında toprakla uğraşıyorlar, üretiyorlar, nefes alıyorlar. Bir ülke için bundan daha değerli bir yaşam pratiği olabilir mi?
Devletin görevi sadece yasak koymak değil, toplumsal faydayı gözeterek çözüm üretmektir.
Planlama yapılabilir, denetim getirilebilir, ama “yıkım” kelimesi bu kadar kolay telaffuz edilmemeli. Çünkü her yıkılan bahçe, bir insanın umudunu da beraberinde yıkıyor.
Evet, bu bahçeler birer “mülkiyet sorunu” olabilir. Ama aynı zamanda birer sosyal terapi alanı, toplumsal huzur projesi, kent tarımı modelidir.
Üstelik ülke ekonomik krizin pençesindeyken, insanların kendi gıdasını üretmesi teşvik edilmesi gereken bir davranış değil midir?
Hobi bahçeleri bugünün değil, geleceğin meselesidir.
Daha sürdürülebilir, daha yeşil, daha dayanışmacı bir yaşam biçiminin küçük tohumlarıdır.
Ve o tohumların filizlenmesine izin vermek, aslında hepimizin ortak çıkarınadır.
Belki de mesele sadece bir “bahçe” değil…
Toprağa, emeğe, dayanışmaya olan inancımızın sınandığı bir konu bu.