Ben Eskişehir'de bu kadar çok tiyatro topluluğu olduğunu bilmiyordum. 
Eskişehir resmen “Amatör Tiyatrolar Kenti” de olmuş.
***

Ben Eskişehir'de bu kadar çok genç müzik grubu olduğunu da bilmiyordum.
Eskişehir resmen “Müzik Grupları Kenti” olmuş.
***

Ben Eskişehir'deki Üniversitelerde faaliyet gösteren öğrenci kulüplerinin bu denli iyi iş çıkarttığını da bilmiyordum.
Eskişehir resmen “Öğrenci kulüplerinin uğraşı alanlarında harikalar yarattığı” bir kent olmuş.
***
Ben Eskişehir'deki sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel ve spor alanlarında faaliyet gösteren derneklerin bu denli etkin olduklarını da bilmiyordum.
Eskişehir bu alanlarda, bu derneklerin faaliyetleri sayesinde, sosyal ve kültürel hayatının beslendiği bir şehir olmuş.
***
Ben samimi olarak bu anlattıklarımın hiç birini bilmiyordum...
Ne büyük kabahat, ne büyük eksiklik değil mi?
***
Odunpazarı Belediyesi'nin bu yıl 4ncü'sünü düzenlediği 3D(Dinleme-Diyalog-Dayanışma) festivalinin yapıldığı Kanlıkavak'daki alanda bir gün geçirdim, bugüne kadar bilmediklerimi geç de olsa öğrendim...
***
Bu arada...
Ben Eskişehir halkının bu tür festivallere olan ilgisinin bu boyutta olabileceğini de bilmiyordum...
Kalabalıktan kurulan stantları gezip incelemekte zorlanınca, Eskişehirlilerin bu ve benzeri festivaller ile beslendiğini de öğrendim...
***

Hani hep “Gençler bizi anlamıyor-biz gençleri anlamıyor” diye yakınıp dururuz ya...
Bu tip gençliğe yönelik festivallerin, gençlerin kendilerini anlatmada, büyüklerin de onları daha iyi anlamasında müthiş bir ortam oluşturabileceğini de bilmiyordum...
Orada bunu da öğrendim...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Festival 1

Festival 2


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

O'NA OLAN HAYRANLIĞIM YAĞMURLU BİR GECEDE BÖYLE BAŞLADI... 

Samsun’a geldi. Bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gitti. 
Görevli bulunan PTT memuru o günü söyle anlatıyor :
Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım.
— Buyurun Paşam.

— Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi.

— Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!

— Bu, vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz, ya vatan kurtulur, dedi.

Ceketin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.

— «Sen ölürsen ben de ölürüm» dedi.

Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kağıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra;

"Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu" dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O bir gerçek vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…

19 Mayıs

BÖLECEKSİN Kİ YÖNETEBİLESİN...

Bir gün Büyük İskender, büyük bir filozof olan hocası Aristo’ya sorar:
-“Zapt ettiğim topraklardaki insanları, yönetimim altında tutmak için ne yapmalıyım? ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim? Hapse mi atayım? Yoksa kılıçtan mı geçireyim?”
***
Aristo,“sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar”der ve ilk şıkkı eler.

“Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar”der ve ikinci şıkkı da eler.

“Kılıçtan geçirirsen, onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür ve tahtını sallar” diyerek üçüncü şıkkı da eler ve şu nasihati verir:
-“İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Onlar birbirleriyle savaşırken, sen kendini hakem olarak kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.”
***
İşte bu diyalogdan yola çıkarak varacağınız sonuç şudur ki rakiplerini bölerek ya da onları bölünmüş vaziyette tutarak zayıf durumda bırakmak isteyen devletlerin, taa Büyük İskender’den bu yana izledikleri yol budur.
Yani, böl ve yönet politikasıdır.
***
Ortadoğu da bulunan pek çok ülke bu politika yüzünden mahvoldu.
Aynı politika yıllardır ülkemizin kapılarını da zaman zaman zorluyor.
Bir anlık gaflet bu politikanın kurbanı olmak demek…

Iskender-1