Modern zamanlarda anlam eksikliği çeken insanımız kendisini “yeni dinler” dediğimiz kimi arayışlara yönlendiriyor. Beynimiz anlam yaratmadan huzur bulamıyor. İnsanlık oluşturduğu ve geliştirdiği zihin sayesinde kendine özgü bir dünya yaratıyor. Birkaç milyon yıl evvel, kendisinden bir haber, geniş savanlarda sadece karnını doyurmak için, iki ayağı üzerinde eblek eblek dolaşırken, evrimsel süreçte zamanla bir anlam dünyası yaratan insanlara dönüştük. Bunu beynimizin evrimi sonucu çeşitli “zihin kuramlarını” geliştirerek yaptık. Dinler de böyle oluştu, felsefe de hakikat arayışımızda. Böylece gerçekle hakikati ayırır olduk. Görünür fiziki dünyadaki olguları gerçeklik, olaya zihnimizi katıp duyularımızla deneyimlemediğimiz halde oluşturduğumuz olgulara ise hakikat dedik. Felsefî açıdan anlam arayışı aslında hakikat arayışıyla eşdeğer oldu. Yaşama daha sıkı tutunabilmek için zihnimizde oluşturduğumuz kendi anlam dünyamızda rahatlamayı yeğ tuttuk. Düşünsel faaliyetlerimiz bizi anlamın ve hakikatin peşine düşmemize yol açtı… 
İnsanlar gibi toplumlar da yaşamlarındaki iz bırakan deneyimlerden yola çıkarak bazen büyük anlamlar içeren sözler üretirler. Bende yeni öğrendim; Hollanda’da insanlar, tıpkı bizim "onun ipiyle kuyuya inilir mi?" ya da "onunla yola çıkılır mı?" derken kastettiğimiz şeyi söylemek için şöyle soruyorlarmış: "İyi biri olabilir ama onun evinde saklanır mısın?" Amsterdam'da bir evde uzun süre saklandıktan sonra Yahudi olduğu için ihbar edilip 16 yaşında toplama kampında ölen Anne Frank'ın ülkesinde bunun ne anlama geldiğini tahmin edebilirsiniz. O ev anısına biyografi müzesi haline getirilmiş ve Amsterdam’da ziyarete açılmış durumda, ben gezmiştim. Frank'e 1942'deki on üçüncü doğum gününde babası ve annesiyle gittiği bir alışverişte aldıkları, kırmızı ve beyaz renkte kareli kumaşla kaplı bir defter hediye olarak verildi.  Önünde küçük bir kilidi olan bu defteri Frank günlük olarak kullanmaya karar verdi ve Hollandalı Yahudilere karşı yapılan zulümleri listelemeye başladı. II. Dünya Savaşı sebebiyle 1942'den 1944'e kadar işgal altındaki Hollanda'daki yaşamını yazdığı bu günlük daha sonra “Anne Frank'in Hatıra Defteri” adıyla basılmıştır. Frank bu sebeple Holokost'un en bilinen mağdurlarından biri olarak anıldı ve kısacık yaşamına büyük anlam sığdırabilmiş bir yazar olarak tarihte yerini aldı…