Lise bitmişti ama asıl zorluk önümdeydi. Bir sonraki aşama ne olacaktı?
Köyümüzün Meşedibi yöresinde hayvan otlatıyorduk. Niksar’dan dönen Kemal Güzel bana gelen zarfı verdi. Bursa Eğitim Enstitüsü sözlü sınavına çağrılıyordum. Hedefe ilerlemek için bir adım daha atmıştım.
Kamyon sırtında Bursa’ya ulaştım. Tarih ve coğrafya derslerinden soruları bilemedim. Sıra Türk Dili ve Edebiyatı dersindeydi. Okuduğum kitaplar soruldu: Sıraladığım kitaplar arasında Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını söyleyince sözümü kestiler, romanı özetlememi istediler. Ayrıntılı özeti sunarken seçici kurul üyesi öğretmen Bahattin Arık, genç kahramanın yaşlı kadını neden öldürdüğünü yorumlamamı istedi.
Sözlü sınavı yapan üç öğretmenin dünya görüşlerini öğrenmiştim. İçlerinden birinin, diğer ikisinin dünya görüşünü benimsediğinin farkındaydım. Soruya şöyle yanıt verdim: “Romanın yazıldığı dönemde sosyalizm tartışmaları yeniydi. Uçlarda düşünenler üretimi olmayanın yaşama hakkının da olmadığını sorguluyordu. Raskolnikov, çağdaşı gençler gibi politik dilden etkilenmişti,” dedim.
Sınavı yapan öğretmenler birbiriyle tartışmaya başladı. Öğretmen Mehmet Aydın çıkmamı işaret etti.
Akşamüzeri kabul edilenler listesi asıldı: Bizim sınıfın sondan ikincisiydim. Anladım ki edebiyat jürisinden iyi not almıştım; iki yıllık yatılı okul benim kurtuluşa açtığım yelkendi.
Ekonomi gazetesinin Sapanca “Liderlik Zirvesi”nde bu yılın konuk konuşmacısı olan Ahmet Ümit, bir ara Dostoyevski’den aynı örneği verince zihnim gençlik yıllarındaki okuma heyecanının patikalarında dolaştı.
Canlı yaratır, yarattığından korkar
Ahmet Ümit şu temel soruyu sordu: “Yapay zekâ insanlığı öldürür mü?”
Canlıların yaratma yetkinliğinin varlığını irdeleyen Ümit, “Canlı yaratır; yarattığından da korkar!” saptamasıyla çok eski bir özdeyişi anımsamamıza vesile oldu: “İnsanoğlu putunu kendi yapar ve kendi tapar!”
Şimdi düşünmeliyiz: Yapay zekâ putunu kendi ellerimizle yapar, kendimiz tapınarak onu bir fetiş haline getirirsek, insanlığın yaşamını mı kolaylaştırır, yoksa öldürür mü?
Ahmet Ümit dinleyenleri “ezber bozmaya” çağırdı. Özetle anlatırsak, insan doğasının yarattığı kültürün olgunlaştırması ve çoğaltması, bilimin soyutlama düzeyinin gelişmesine göre işlerliği olan bir zihinsel araçtır. Teknolojiyi insan yaratır; onu yönetecek olan da insandır. YZ’nın vicdanı yoktur; empati yapamaz, insanları ırklarına, dillerine, dinlerine, renklerine, sosyal statülerine göre ayıramaz. İnsan onu nasıl eğitirse ona göre davranır. Mekanik zekâsı, insani değerleri karar sürecine dâhil etmeden kararlar verir. Gelin, YZ tartışmalarını insan odaklı bir bakışla değerlendirelim; onun insanlığı öldüreceği gibi abartılı düşüncelere kendimizi kaptırmayalım.
Ümit anlatısının önemli bir bölümünü de “insandaki sağduyunun” varlığına ayırdı. Sağduyu, insanın kendine soru sorması ve yanıtını vermesiyle ortaya çıkıyordu. O zaman bütün inanç sistemlerinin temelini oluşturan “adalet ve merhamet, şefkat ve sevgi, sevinme ve üzülme, gülme ve ağlama, insana özgü ne varsa” insan sağduyusunun sentezlediği değerlerdi.
Yapay zekâ roman yazamaz
Ahmet Ümit kendi işi odağından da YZ konusunu değerlendirdi: “YZ roman yazamaz!” diye haykırdı.
YZ neden roman yazamazdı?
Öncelikli nedeni, ruhu yoktu. Estetikten yoksundu. “İyi ve kötüyü” kavrayamazdı. Aşık olmaz ve olamazdı.
Yapay zekâ moral dağıtamaz, acıyı ve sevinci paylaşamaz.
Son çözümlemede yapay zekâ insanın kölesidir.
“YZ insanlığı öldürür mü?” sorusundan yola çıkan Ahmet Ümit, Roma’dan Bergama’ya kültürün yaratılması, olgunlaştırılması ve çoğaltılmasının yarattığı işbirlikleri ve çatışmaları, savaşa kadar uzanan olayları anlatarak şu ana fikri paylaştı: “YZ konusu, zamanımızın tam da kendimizle yüzleşme zamanı olduğunu bize güçlü biçimde anımsatıyor.”
YZ ne zaman ölümcüldür?
Ahmet Ümit’in konuk konuşmasını yaptığı gün Oksijen gazetesinin 248’inci sayısı yayımlandı. Cambridge gibi prestijli bir üniversitede “şehir ekonomisi” dersleri veren Özge Öner, “Hollanda’nın gücü madenlerinde değil, soyutlama kapasitesindedir.” sözleriyle çip üretiminde transistör baskısında ASML’nin sağladığı başarıya gönderme yapıyordu. Toplumların sahip oldukları kaynakları bilgi, teknoloji ve tahayyül üzerinden anlamlandırmasının önemini anımsatıyordu. Aynı gazetede Ayşegül İldeniz, ünlü bilim yazarı Asimov’dan “İnsan zekâsına sahip makineler yaratmak, insanın etik anlayışına sahip makineler yaratmaktan daha kolay.” saptamasına gönderme yapıyor; yapay zekânın duygusuz, içgüdüden yoksun, hafızasız, anlaması zayıf, ince ve çetrefilli konularda güvenilmez, gerçek sevgi hissi olmayan, yaşanmışlıklardan birikim sağlamayan, gelecek umudu üretemeyen, erdemi olmayan, cesaretten, sevgiden, nezaketten, meraktan, dürüstlükten, doğruluktan ve düş kurmaktan yoksun yönlerine işaret ediyordu.
Ahmet Ümit’in “Yapay zekâ insanlığı öldürür mü?” sorusuna verdiği yanıtlardan çıkardığımız dersleri özetleyelim:
- Açgözlülük ve sorumsuzluklarımıza fren koymayan bir anlayışın destekçisi olursak,
- Adalet ve merhameti bir yana bırakıp insafsızlığa yoldaşlık edersek,
- Aklımızı başkalarına emanet eder, vicdansızlığı maharet saymaya yönelirsek,
- Sloganlarla düşünür, ciddi fikirler için emek ve zaman harcamazsak,
- Kibir ve üstünlük inancımızın kendimizi boğmasına, akıl gözümüzü köreltmesine izin verirsek,
- İnsanlığın ortak birikimini gözden ırak tutar, aşırı ve noksan değerlendirmelerin tuzaklarına yakalanırsak,
- Kendimize ayna tutmaz, kendi bildiklerimizin tek doğru olduğu inancına saplanırsak,
- Kalelerin sadece savunmak için değil, kaçmak için de yapıldığını unutur; keskin söylemlerle taraftar konsolide etme popülizminin tutsağı olursak,
- Yaptığımız her işi sorgulamaz, değişen koşullara göre yeni varsayımlar ve yeni zihni modeller oluşturmazsak, “insanlık kültürünün son aşaması” olan YZ aracının ölümcül yanını öne çıkarırız.
YZ’nın ölümcül araç olmaması için kendimize ayna tutmalıyız. Nerede durduğumuzu zihnimizde netleştirmeliyiz. Araçların amaçlara dönüşmesini engellemeliyiz.