Yıllarca çalıştınız,  SGK denilen sosyal güvenlik kurumuna sigortamızın karşılığı olan yüzdeyi  aksatmadan ödedik.
Ödememe diye bir lüksümüz yoktu.
Maaşımız elimize geçmeden devlet kendi payını kesti.
Peki bize neler vaad ettiler.
Bize çalışma hayatımızdaki yıllar boyunca ödediğimiz primlere karşılık emekli maaşı bağlayacaklardı.
Gençi oyun oynanırken, kuralı değiştirmeliri nedeni ile , çalışma ve prim süresini doldurmalarına rağmen bu hakları elde edemeyen yaşa takılanlarımız var, ama; yaşa takılmayanlar da mutlu değil...
****
Çalışma hayatı bitince artık çalışmayacaktık.
Bize rahat bir yaşam sürmemize yetecek kadar maaş verilecekti.
Öyle olmadığını çok çabuk anladık.
Yanlış ekonomik poitikaların ortaya çıkardığı hayat pahalılığına yenik düştük.
Önce; refah payı çekilip alındı elimizden.
Sonra bir sepet üzerinden kurumun belirlediği enfasyon oranları ile mağdur edildik.
****
Bize; ayrıca sağlık güvencesi vaad ettiler.
Emekliye sağlık hizmeti ücretsiz olacaktı.
Yani, hastane, doktor ve eczacıya para ödemeyecektik.
İnanmıştık ama; hiç bir şeyin vaad edildiği gibi olmadığını kısa zamanda öğrendik.
Sağlık güvencesi altındasınız denildi.
Hastanelerde muayene olabilmek için randevu almak zorlaştı. 2 hatta 3 ay sonraya randevu verildi.
Cebimizden sürekli para çıktı.
Hastanede tahlil için, eczanede ilaç için para.
***
Emekli olunca ilk aklımıza gelen Avrupalı yaştaşlarımız gibi yaz tatili için Akdeniz sahillerindeki otelllere gidip, emekliliğimizin tadını çıkarmaktı.
Ama; kazın ayağı öyle değildi.
Onlar aldıkları insanca emekli maaşları ile yüzlerce kilometre uzaktan ülkemize gelip, 5 yıldızlı otellerde konaklarken, bizler; bırakın tatile çıkmak, ayın sonunu getirebilmek adına kapıdan dışarı çıkmaya çekinir hale geldik...


*********

BAK SEN ŞU KONUŞANA... 
 

Uzun süredir konuşmuyorlardı.
Artan hayat pahalılığı üzerine kamuyonda tepkiler artınca en sonunda konuşmak zorunda kaldılar.
"Her ailenin arabası var, çocukları okuyor." dediler.
Bu ne lüks, bu ne zenginlik...
****
Eskiden geçim endeksi için simit çay hesabı yapıyorlardı.
Şimdi simit de pahalandı, çay da.
Baktılar çay simit hesabı tutmayacak.
Daha az tüketin demeye başladılar.
"İki kilo domates yerine 2-3 tane alın.
Taze taze yersiniz..." dediler.
Yemedik tabi ki...
****
Daha az tüketim yani tutumlu olmak tamam.
Savurganlığın önüne geçmek zorundayız.
Ama; biz kemer sıkarken, bize öğüt verenlerin de üzerine düşeni yapması gerekmez mi?
"Ele verir talkını kendi yutar salkımı..." diye bir deyim var.
Anlamı, "Bize verir ham ve ekşi üzümü veya sapını; kendi yutar salkımı"dır...