Siyasette ne şiraze kaldı ne de şakul!
AK partiden istifa eden Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimler CHP ile birlikte hareket ediyor…
Ağdalı CHP’li olan Mehmet Ali Çelebi ve Metin Feyzioğlu gibi isimler ise AK parti saflarına katılıyor…
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün…
***
Yılların sağcıları sol cenahta saf tutuyor, solun en cengâverleri AK partinin saflarında boy gösteriyor…
Üstelik saflarına katıldıkları tarafa geçmişte sarf ettikleri zehir zemberek sözleri ve yapılan ağır eleştirileri orta yerde dururken yapıyorlar bunu…
Şu sıralar sıklıkla yaşadığımız böylesine bir durumu haliyle anlamakta güçlük çekiyoruz!
***
Anlam veremediğimiz başka bir durum da, partililerin parti değiştiren kişilerle ilgili yaptığı yorum ve değerlendirmelerde gösterdiği tutarsızlık.
İdeolojik saplantı gerçeğin o denli önüne geçmiş ki, partili kafasıyla düşünenlerin parti değiştirenlerle ilgili yorumlarını bulunduğu konum ve siyasi görüş doğrultusunda yapması akıl alır gibi değil..
Örneğin:
Aynı partilinin nazarında; partisinden ayrılan kişi “Hain” olurken, partisine katılan kişi  “Kahraman” oluyor.
Aynı partili; partisinden ayrılıp giden kişiye ”Satılmış” yaftası yapıştırırken, başka partiden ayrılıp partisine gelen kişi için “Doğru yolu buldu” diyebiliyor.
Yine aynı partili; partisinden istifa ederek ayrılan kişiyi “Onursuz” olarak tarif ederken, partisine katılan kişinin  “Onurlu” davrandığını söyleyebiliyor...
Hal böyle olunca siyasette;  partisinden istifa ederek gidenlerin hiç hoş karşılanmadığı, başka partiden istifa ederek gelenlerin ise neredeyse davul-zurna çalınarak “Hoş geldin” diye karşıladığı acayip bir dönem yaşanıyor.
Halbuki istifa edip gidenin de, istifa edip gelenin de yaptığı şey aynı.
Her ikisi de sonuçta partilerinden istifa etmiş, başka partinin saflarına geçmiş!
***
Sonuç olarak:
Partililerin çoğu istifa ve parti değiştirmeye bulunduğu konum ve işine geldiği şekilde değerlendirip, yorumlar hale gelmiş.
Örneğin;
-İstifa edip giden "Menfaatçi, Çıkarcı, Kalleş, İkbal peşinde", istifa edip gelen ise "Doğruyu bulan, Namuslu, Devletini ve Vatanını seven" olmuş…
Cehaletten beslenen siyasette "Gelene Ağam, gidene Hain" deme alışkanlığı kafalara o kadar yerleşmiş ki; partiden gidenin arkasından saydırıp, partiye gelene övgüler yağdırmak resmen moda olmuş!
 

OLSAYDI, ÇOK DA ŞIK OLURDU…

Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de ilk kez bir kadın Ticaret ve Sanayi Oda başkanı seçildi.
Esin Güral Argat, komşu ilimiz Kütahya’da, Kütahya Ticaret ve Sanayi Oda başkanı oldu.
Kütahya’da Ticaret ve Sanayi Odaları ayrı değil.
Aynı çatı altında faaliyet gösteriyor.
Haberi okuyunca Eskişehir geldi aklımıza…
Kongrelerini yapan TOBB’a bağlı Eskişehir’deki üç oda yönetimlerinde tek bir kadın yönetici olmadığına bir kez daha hayıflandık.
Sanayi Odasında da kadın sanayici sayısı az olduğu için yönetimde kadın üye yer bulamamıştır, bunu anlarız.
Fakat…
Çok sayıda kadın üyesi bulunan Ticaret Odasında bir kadın yönetim kurulu üyesi olmayışının eksiklik olduğunu düşündük.
Keşke olsaydı. Çok da şık olurdu…
kutahya-ticaret-odasi-esin-argat

GICIR GICIR PARALAR!

Şu sıralar sohbet ettiğimiz kim varsa bankamatikten çekmiş olduğu gıcır gıcır paraları gösteriyor önce.
Sonra da bu paraların seri numaralarının birbirini takip ettiğini gösterip “Hükümet galiba bol bol para basıyor.” Diyor.
Bunun üzerine karşılıksız para basmanın ekonomi üzerinde oluşturacağı olumsuzluklar ve bunu getireceği yaşam zorluklarına dönüyor sohbet.
Birkaç kez üst üste bize de denk geldi.
Ne zaman para çeksek makine gıcır gıcır banknotlar verdi.
Demek ki söylenenler pek söylentiden ibaret değil.
Demek ki hükümet şu sıralar bol bol para basıyor!
***
Para basma demişken aklımıza geçmişte Uganda’da yaşanmış bir olay geldi.
Ne kadar doğru bilemiyoruz ama Uganda parası İngiltere’deki bir matbaada basılıyormuş.
Ülkenin diktatörü bir gün aramış para basan matbaayı.
-“Bize acil olarak  şu kadar para basıp yollayın!”
Matbaa sahibi “Aman efendim bu iş böyle olmaz! Hükümetinizin yazılı kararı falan” demeye kalmadan diktatör “Ben bas diyorsam bas. Karar da benim, kanun da” diye çıkışmış.
İngiliz bakmış kurtuluş yok, bu kez “Peki bizim baskı parası ne olacak?” diye sorunca İdi Amin “Biraz fazla bas, içinden kendi paranı al” demiş ve kapatmış telefonu…